İnsan yaş aldıkça sporun önemini daha çok hissediyor.
Yeterince esnemeyen bir vücut, verilen komutlara gerektiği gibi
yanıt vermeyen kollar ve bacaklar, yokuş çıkarken daralan
nefes…
Yaşantımızı kolaylaştıran çağın ileri teknolojisiyle birlikte
rahata erdiğimizi düşünsek de aslında kendi bedenlerimize ihanet
ediyoruz.
Oysa vücutlarımız hareket etmek üzere dizayn edilmiş, sağlıklı
kalabilmek için belirli oranda hareket etmemiz gerekiyor.
Yılız Tilbe’nin söylediği gibi çoğumuz ‘‘Spor olarak sabah yataktan
kalkıyoruz’’. Yeterince hareket edemeyişimizin ya da spor yapamıyor
olmamızın tek suçlusu bizler değiliz elbette.
Büyük şehirlerdeki yoğun ve hızlı hayat bize kendimiz için ayıracak
zaman bırakmıyor. Hareketsizliğin sıkıntısını çekip bari işe,
markete yürüyerek gitmeye niyetlensek bile büyük şehirlerin
keşmekeş dolu yollarında yürümek oldukça zor.
Zaten çoğu yerde ya yürüyecek kaldırım yok ya da çok dar. Ayrıca
arabaların geçtiği, egzoz dumanları içerisindeki yollarda yapılan
yürüyüş ne kadar sağlıklı, onu da Allah bilir.
Araba geçmeyen, ağaçlarla çevrilmiş yürüyüş yerleri bulmak çok zor.
Bırakın ağaçlarla çevrilmiş yolları, yeşil alan zaten hiç yok!
Sonuç olarak, eğer büyük şehirlerden birinde yaşıyorsanız ve biraz
hareket edeyim, spor yapayım diyorsanız bir spor salonuna
yazılmaktan başka çareniz kalmıyor.
Bu da vakit, nakit ve de disiplin gerektiriyor.
Ben geçtiğimiz yıllarda iki kez bir spor salonuna üye oldum ve
yapabildiğim tek spor bir yılda 10 kez yürüyüş bandında yürümek
dışında, düzenli olarak aidatları ödemek oldu.
Ağzımın payını aldığım için her şeye rağmen gideceğim kısa
mesafelerde yürümeye çalışıyorum ve benim gibi birçok insan
olduğunu görüyorum.
İşte bu nedenle özellikle büyük şehirlerde yerel yönetimlerin yeşil
alanları çoğaltıp, uygun yürüyüş parkurları düzenlemesini canı
gönülden diliyorum.
***
Spor sadece bizim için değil, gelişmekte olan çocuklarımız için de
çok...