Hal böyleyken bize ne oldu da elimizdeki eldiveni sıyırıp bir kenara attığımız gibi karakter ve mayamızı oluşturan şükür kültürümüzün bize kazandırmış olduğu kanaat, sabır, metanet, elimizdeki lokmamıza varıncaya kadar imkanlarımızı mağdur ve mazlumla bölüşme, dardakalanı kendimize tercih etme gibi meziyet ve erdemlik vasıf ve değerlerimizi bir kenara itip “şikayet kültürü”nün zoraki mağdur ve mazlumlarına dönüştük.
Peki ama neden!
Dostlar kimse kusura bakmasın, biz kültür soykırımına uğramış bir milletiz. Milletin kültür hafızasının kaybolup gitmesi için yapılması gereken her şeyi yaptılar. Onun için şaşıp kalmamak gerek. Kısaca alzaymır olmuş geçmişini unutup millî hafızasını kaybetmiş; karakter ve şahsiyetinin kutup başları başka kültür kaynaklarının verici unsurlarına bağlamış bir millet durumuna düşürüldük. Rahmetli Peyami Safa’nın ifade ettiği gibi millî kütüphanesine girip de tek kelime okuyamadan çıkan yeryüzündeki tek nesil bugünkü bizim neslimizdir. Halbuki insanoğlu mirasını yazıyla sürdürür. Medeniyetler yazı üzerine kurulur. Bu milletin geleceğine yönelik yapacağınız en büyük katliam yeni nesillerin kültür geçmişiyle bağlarını koparmanız ve onları belirlediğiniz yeni kılavuzlarla yabancı kültür ve medeniyetlerin kaynaklarına yönlendirmenizdir.
Elbette biyolojik soykırım da mümkündür. Ama biyolojik soykırımda her zaman için bir takım kılıç artıkları olur ve o artıklar bir gün yeniden dirilişe zemin teşkil eder. Kültür soykırımı ise yok edilmek istenen eskiye dair hiçbir kalıntıya meydan vermeden sosyal zemini tertemiz edip sahibine teslim eder.
Nitekim ingilizce “Tilki” anlamına gelen bir “ad” altında Türkiye’de yayın hayatına devam eden özel bir televizyon kanalı bu günlerde çekilen sıkıntıları kamuoyu ile paylaşmaya yönelik bir vatandaşımıza mikrofon uzatmış, kendisine mikrofon tutulan vatandaşımız da açlığını gidermek için bol bol su içtiğini ifade etmiş. Yine “bir dokun bin ahh işit” misali aynı doğrultuda kendilerine mikrofon uzatılan genç öğrenci topluluğunun şikayetlerini aynı kanal kamuoyu ile paylaşmıştı.
Doğrudur biz ortalığın güllük gülistanlık olduğunu iddia etmiyoruz. Zaten insanın her günü eşit olmaz, iyi günlerimiz olduğu gibi darda kaldığımız günler de olur. Ama “beterin beteri var” diyerek halimize şükredip mutedil ve yapıcı davranışlarımızla toplumsal huzura katkı sunmamız mensubu bulunduğumuz “şükür kültürü”nün gereğidir. Zira biz bir bütünüz, hepimiz bu vatanın evladı ve aynı geminin yolcularıyız.