Oruç; gün içerisinde belli bir zaman dilimini kapsayacak şekilde, mü’min ve muvahhid olan irade sahibi şahsı, yemeden-içmeden keserek, en etkin İRADE doğrultusunda adı belirlenmiş olan O malum ay boyunca, sorumluluk sahibi şahsın davranış ve kararlarına yönelik; yönlendirici ve sonuç belirleyici olarak aklın ve ruhun hakim kılınması demektir.
Oruç önce, şahıs olarak bizi ele alır ve bir ay boyunca yeme—içme olgusunu, aksi mümkün olmayacak şekilde belli zaman dilimlerine bağladığı için; bir yıl boyunca ölçü tanımadan devam edegelen aşırı dengesiz beslenmelerin yükü altında yorulan organizmamızın tabir caiz ise soluklanıp dinlenmesini, hatta kendine gelmesini sağlar.
Böylece oruç sayesinde organizmamızın yıllık bakımı gerçekleşmiş olur. Aynen arabamıza, evimize yönelik tahakkukuna vesile olduğumuz yıllık bakımlar gibi.
KÜÇÜLEN AİLELERİ, İFTAR SOFRALARI TEKRAR BÜYÜK AİLEYE DÖNÜŞTÜRÜR!
Günümüzün sosyolojik kabullenişi bir bakıma ailenin yapısını güncellemiş ve ideal aile yapısı olarak “anne-baba ve 18 yaşını doldurmamış çocuklar” şeklinde bir kalıp belirlemiştir. Böylece bizim geniş olmakla birlikte aynı zamanda kapsamlı ve koruyucu olma özelliklerini de ana ilke olarak belirlemiş olan Osmanlı aile yapımızın itibar kaybı ile birlikte tarihe karışmasına yönelik bir gayret ortaya konmuştu.
İşte her yıl, bir ay boyunca Büyük Babalar, dedeler, neneler, amca, hala, dayı ve teyzeler tarafından kurulan iftar sofraları, çekirdek aile anlayışı doğrultusunda küçülen ve birbirinden uzak kalan oğul-kız, torun, yeğen ve kuzenlerden müteşekkil aile fertlerini bir araya getirerek onlara Büyük Aile olmanın, Orucun kurdurduğu muhabbet sofraları etrafında birbirleriyle bütünleşerek sevgi yumağına dönüşmenin haz ve gururunu tattırır.