Oruç önce, şahıs olarak bizi ele alır ve bir ay boyunca yeme—içme olgusunu, aksi mümkün olmayacak şekilde belli zaman dilimlerine bağladığı için; bir yıl boyunca ölçü tanımadan devam edegelen aşırı dengesiz beslenmelerin yükü altında yorulan organizmamızın tabir caiz ise soluklanıp dinlenmesini, hatta kendine gelmesini sağlar. Böylece oruç sayesinde organizmamızın yıllık bakımı gerçekleşmiş olur. Aynen arabamıza, evimize yönelik tahakkukuna vesile olduğumuz yıllık bakımlar gibi.
Küçülen aileleri iftar sofraları tekrar büyük aileye dönüştürür
Günümüzün sosyolojik kabullenişi bir bakıma ailenin yapısını güncellemiş ve ideal aile yapısı olarak “anne-baba ve 18 yaşını doldurmamış çocuklar” şeklinde bir kalıp belirlemiştir. Böylece bizim geniş olmakla birlikte aynı zamanda kapsamlı ve koruyucu olma özelliklerini de ana ilke olarak belirlemiş olan Osmanlı aile yapımızın itibar kaybı ile birlikte tarihe karışmasına yönelik bir gayret ortaya konmuştu.
İşte her yıl, bir ay boyunca Büyük Babalar, dedeler, neneler, amca, hala, dayı ve teyzeler tarafından kurulan iftar sofraları, çekirdek aile anlayışı doğrultusunda küçülen ve birbirinden uzak kalan oğul-kız, torun, yeğen ve kuzenlerden müteşekkil aile fertlerini bir araya getirerek onlara Büyük Aile olmanın, Orucun kurdurduğu muhabbet sofraları etrafında birbirleriyle bütünleşerek sevgi yumağına dönüşmenin haz ve gururunu tattırır.
Sosyal devlet anlayışı ve oruç
Sosyal devlet anlayışı doğrultusunda Batı’yı, sosyal hakların belirlenmesine yönelik çalışma yapmaya mecbur bırakan olaylar şöyle gelişmişti; Sanayi Devriminden sonra sanayi üretiminde makinanın ve fabrikalaşmanın devreye girmesi ile birlikte insan gücü büyük oranda devre dışı kalmış, dolayısıyla işsizlik had safhaya çıkmıştı.