Türkiye’de önemli sayılan ortaklaşma alanlarından biri de anma günleridir. Özellikle aramızdan ayrılmış insanları vefat yıldönümlerinde hatırlamak hemen her siyasi kesimin üzerinde durduğu bir davranıştır.
Aslında hazin bir gerçeği de hatırlatır bu durum...
Yaşarken kıymetlerini bilemediğimiz müstesna şahsiyetlerin bugün yokluklarıyla doğruyu aramak hepimiz için ibretlik bir tecrübe niteliği taşımalıdır.
İşte her yıl 4 Nisan geldiğinde önemli bir anma günü de gelmiş demektir. 4 Nisan, Türk siyasetinin büyük ismi ve Türk milliyetçilerinin efsanevi lideri Alparslan Türkeş’in vefatının 25. yıldönümü…
Küçük yaşlarımdan itibaren bizzat tanıma ve birçok sohbetinde yer alma imkanı bulduğum merhum Türkeş’in liderlik karizmasının yanında öğretici ve insani yönüyle yeri doldurulamayacak birisi olduğunu açık yüreklilikle ifade edebilirim.
Soğuk ve karlı bir Salı günü düzenlenen cenaze töreni için yüz binler Ankara’ya akın etmişti. Ona inanan ve onunla yürüyenlerin dışında belki de geç kalmışlığın sızısı ile her geçen dakika artan kalabalıkta gözyaşları ve dualar yükseliyordu.
Öyleydi…1980 öncesi yer aldığı koalisyon hükümeti dışında tek başına veya güçlü bir iktidar fırsatı yakalayamamıştı. Ancak buna rağmen fikirleri, karar ve eylemleriyle neredeyse tüm siyasal iktidarların dikkate almak zorunda olduğu bir kilit konumdaydı.