ÖNCEKİ hafta. Doğu Perinçek bir yemekten söz etti.
Gazeteciler katılacaktı.
Ben de gelmeliydim.
Lokantayı sordum.
“Mahkeme” dedi.
Karaköy’deymiş...
Bir an boş bulundum.
Düşündüm: O civarda adliye olduğunu bilmiyordum!
***
Kendinizi benim yerime koyun.
Bir isim: Perinçek.
Bir sıfat: Mahkeme.
Akraba gibiler.
Birlikte anılmaları kimseyi şaşırtmıyor.
***
Mahkeme...
Ve tamamlayıcısı mapushane.
Sanki devre mülk sistemi.
“Sistem”in kurucuları öyle uygun görmüş.
Perinçek’in hissesine dört mevsim...
Beş kuşak zorunlu ikamet yazmışlar.
Sonuç: Siyasi ömrünün üçte biri... Buralarda geçmiş.
***
Bu yüzden...
Perinçek’le mahkeme tamam da...
İkisini “yemek”le buluşturmada insan zorlanıyor.
Mantıki bağ kurulamıyor.
***
Neyse... Anlatıldı da öğrendim.
Adliyede değil... Bir lokantada buluşacaktık.
Mahkeme: İstanbul/Karaköy’deki mekanın adıydı.
***
Celbe uyduk.
8 Şubat akşamı buluştuk.
İlk izlenim: Yüksek tavanlı, tarihi bir yapı.
İç mekanda tuğlanın altı çizilmiş.
Salon büyüklüğünde geniş, özel odalar.
Duvarlarda meşhur “Adalet Hanım”.
Birileri adliyelerde nedense açtı.
Ama: Selim Akgül Bey... “Mahkeme”nin sahibi... Adli geleneklere
bağlı.
Eli kılıçlı... Gözleri bağlı olanını tercih etmiş.
Herhalde, açıkgözlülük yapmasın diye!
Not: Özellikle mezeler kayda geçsin.
***
Bir de tarih notu:
Lokantanın adını ilk duyduğumda...
Hemen adliyeyle eş...