Dün hem AK Parti ve hem de CHP'den havayı yumuşatan iki haber
geldi. AK Parti seçim işleri, 25 Şubat'ta başlayacakları referandum
kampanyasının ilkelerini açıkladı. Buna göre reklâm, söylem ve
propagandalarda kutuplaştırıcı, çatışmacı bir dil kullanılmayacak.
İktidar partisinin ikna esaslı bir faaliyet göstereceği
anlaşılıyor. Daha şimdiden referandum şenlikleri başladı. Şimdiden
seçim işleri çalışanları bir kadın, bir erkek olmak üzere ikişer
kişi hâlinde evleri dolaşmaya koyuldular. Burada önemli olan
kutuplaşmadan sakınılacağı sözüdür.
CHP'den gelen açıklamayı da bir yumuşama işareti olarak almak
mümkün. Sn Kılıçdaroğlu CHP'nin AYM/Anayasa Mahkemesi'ne gitmekten
vazgeçtiğini dile getirdi. Gerekçesi de milletin asıl Yüce Divan
olmasıdır. Malumdur ki AYM, ceza mahkemesi sıfatını takındığında
ismi "Yüce Divan" olmaktadır. Tabiî ki ana muhalefet cephesine
"milletin asıl Yüce Divan olduğunu yeni mi anladınız, neden dâvâ
açacağınızı açıklamadan bunu ölçüp-tartıp öyle konuşmadınız?" demek
mümkün? Fakat faydası yok. Zira CHP bir lider partisi değil,
neredeyse herkes kendine göre hareket etmektedir.
Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı açıklamada 16 Nisan'ın bir parti seçimi
değil, demokrasi seçimi olduğunu ifade etmekte. Tabiî ki meşru
zeminde kalmak kaydıyla muhalefetini yapabilir. AK Parti ve MHP
neler yapıyor, hangi imkânları kullanıyorsa bunu CHP ve HDP de
yapabilir, kullanabilir.
Burada dikkat edilecek husus, hukukun ve sağduyunun dışına taşmamak
ve makul, ölçülü, insaflı ve kucaklatıcı bir dil için özen
göstermektir. Bu mükellefiyet sadece partilere de ait değildir.
Medya da aynı sorumlulukta. Türkiye'nin ağır bir darbe ve işgal
saldırısı yaşadığının akıldan çıkmaması gerekir. İçeride piyasaları
durgunluktan çıkartmak, dışarıda askerî harekâtı zaferle bitirmek
gibi hedeflerimiz var.