İktidara geldiği tarihten,
devrildiği tarihe kadarki 10 yıllık DP döneminde Başvekil, Adnan
Menderes, Reis-i Cumhur da Celal Bayar’dı. Bayar, Atatürk ve İnönü
gibi partili Cumhurbaşkanıydı.
Bugünlere şöyle
gelinmişti:
CHP’li vekiller Celal Bayar,
Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan, 7 Haziran 1945 günü
dörtlü imzayla bir takrir verdiler. Bu önergeleri, parti meclis
grubunda kabul edilmeyince partilerinden istifayla 7 Ocak 1946’da
DP’yi kurdular. DP, 21 Temmuz 1946’da yapılan genel seçimlere
iştirak ettiyse de kazanamadı. Açık oy, gizli tasnif hilesi
yaşandığı gibi bütün illerde teşkilatlanmasını da tamamlayamamıştı.
“Yeter söz, milletindir!” narasıyla meydan okuyarak girdiği 14
Mayıs 1950 seçimindeyse 27 yıldır iktidarda olan CHP’yi
seçmenin teveccüh, dua ve desteğiyle hezimete uğrattı.
Çetin yıllardan çıkıp
gelinmişti. Daha yakın zamanlarda İstiklal Harbi, I. Cihan Harbi,
Balkan Harbi, Trablusgarp Harpleri vardı. Rejim değişikliğinden
sonra bazısı kanlı, bazısı radikal reformlar yapılmış, şiddetli
sosyal çalkantılar olmuştu. 1929’da ise dünya, bir iktisadi buhrana
sürüklenmişti. Büyük bir imparatorluk kurmuş nesillerin torunları,
daralmış, küçülmüş, kendi içine kapanmış bir toprak parçasında
hayat-memat mücadelesindeydiler. Üstüne üstlük dayatmalar da nefes
aldırtmıyordu. Kalkınma, muasır medeniyet seviyesine ulaşma, dünle
ve dinle her türlü irtibatını kesmiş, kalıbı ve kalbiyle tamamen
garplılaşmış bir milletle olacağına inanılmıştı. Bu sancılı yılları
ekmeğin karneyle satıldığı, kefen bezinin bulunamadığı II. Cihan
Harbi felaketi takip etti.
Bu iç ve dış manzara, emsali
görülmedik denli bir yokluk ve yoksulluk getirmişti. Toplum, çok
büyük nisbette köylüydü ve bu köylü efendi vs. değildi. Nihayetinde
vatandaş, takdir edildiği kadar insandı. Devlet, fiilen parti
devletiydi. Ordu, Tek Parti zihniyetinin
güdümündeydi.