Çok kısa bir süre sonra miladi
takvimle bir yıl daha tükenerek 2019’a girilecek. Bu sene de 31
Aralık’a yaklaşırken yeryüzü manzaraları geçmiş yıllardan çok
farklı değil. Dünya dört insan çeşidine ayrılmış
vaziyette:
-Açlar, yoksullar.
-Mazlumlar ve
mağdurlar.
-Aç, yoksul, mazlum ve
mağdurları seyredenler.
-Çılgınlar.
Yılbaşları, çılgınların
katledilmiş zamanları. İsrafın kanalizasyonlar doldurduğu kirlenme.
Çılgınlar, gamsızlar ne açları, ne mazlumları, ne mağdurları
görmekte. Yürekler taşlaşmış, vicdanlar nasırlaşmıştır. Bunlar
insanlık azınlığıdır. “Beyaz İnsanlar”dır. Beyaz Fransız, Beyaz
İngiliz, Beyaz Türk, Beyaz Arap vs. vs… Beyaz insanlar, sanır ki
dünya sanki onlar için yaratılmıştır. Beyaz İnsanlar yahut Beyaz
Dünyalılar, itiraf etmeseler de dünyanın kendileri için
yaratıldığını düşünür ve insanları kendileri ve diğerleri diye
ayırırlar. Her biri kibir ve nefs heykeli gibidir. Onlarda harcama
ihtirasının duru-durağı yoktur. Çılgın bir israf ve çılgın bir
tüketim içindedirler. Yılbaşları, bu Beyaz Dünyalıların nefslerinin
zincirlerinden boşandığı günlerdir. Bir yanda bu azınlık
mütegallibe sınıf vardır diğer yanda ayın ortasını getiremeyen dar
gelirliler, yoksullar, Somalili ve daha başka aç Afrikalılar,
Filistinli dul ve yetimler, yerinden-yurdundan olmuş muhacirler,
Afganistanlı mağdurlar, Arakanlı mazlum Müslümanlar, Doğu
Türkistanlı perişanlar. İşin gerçeği şu ki dünya da devletler de
bir avuç kendini imtiyazlı gören tüketici çılgınının
elindedir.
Yılbaşlarında yapılan harcama,
israf ve tüketim bütün dünya açlarını doyuracak, mazlum ve
mağdurlarını ayağa kaldıracak çaptadır.
Yeryüzünde golf sahalarına
harcanan su, bütün dünyadaki kuraklığı ortadan kaldıracak
çaptaymış. Bu çarpıklığa dikkat çeken haber, golf sporuna muhalefet
olmadığı gibi yılbaşı çılgınlığını yapan sorumsuzlara dikkat çekmek
de insanların yeni bir yılı sağlık ve huzur içinde geçirme dileğini
ifade eden tebrikleşmeye karşı olmak da değildir.
Şu manzara yüz kızartıcı değil
midir?
Bir tarafta çöplerden ekmek,
pazar atıklarından sebze toplayan dünyalılar, öbür tarafta Rio
karnavalları ve daha neler var. Bir tarafta çocuğuna süt alamayan
anneler, diğer tarafta yırtık pantolona bir deste para ödeyen moda
meczupları ve daha onlarca ibretlik bencillikler.
Bunlar zamanın ruhunu
zehirleyen hazin hakikatlerdir. Ama şu da hakikat. Mazlum, mağdur
ve yoksulun kırık kalbi, er-geç Beyaz Dünyalıların sahte
saltanatlarını devirir.
Tevfik Fikret gibi materyalist
bir şair bile “Han-ı Yağma” adlı uzun şiirinde bu gamsızlığa, bu
çılgınlığa dikkat çekmekte. Şu iki mısra o şiirin
esasıdır:
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı
iştiha sizin!
Doyunca, tıksırınca,
çatlayıncaya kadar yiyin!