Af, bu toplumda bir zamanlar şu
telakkiye dönmüştü: “Sen, bildiğini işlemeye bak, nasılsa bir zaman
sonra af ilan edilir, çıkarsın!”
Böyle bir telakkinin yerleşik
kanaate dönüşmesi bir ülke için felakettir.
Türkiye’de 7 Ocak 1922’den 22
Aralık 2000’e kadar ikisi kısmî, sekizi genel olmak üzere 10 genel
af ve onlarca da muhtelif adları taşıyan ara aflar
çıkmıştır.
15 Mayıs 1974 yılında CHP-MSP
iktidarında çıkartılan genel aftan esas itibariyle sosyalist
devrimci militanlar faydalanmıştı. 50 yıldır vatana hasret çekerek
gurbet illerde çile dolduran Osmanlı Hanedanının erkek üyeleri de
bu kanunla dedelerinin 6 asır hüküm sürdüğü topraklara
gelebilmişlerdi.
22 Aralık 2000’de çıkan genel af
kanununun resmî adı “Şartlı Bırakma ve Erteleme” olsa da gayrı
resmî af “Rahşan Affı”dır. Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu
DSP-MHP-ANAP iktidarında çıkmış, cezalarda 10 yıl tenzilat getirmiş
23 bin mahkûm ve mevkuf istifade etmiştir.
Bilhassa 1960’tan sonraki yakın
mazimizin manzarası şuydu:
Bu ülkede arada bir cunta darbesi
yapılıyor, arada bir iktisadi kriz oluyor, arada bir mahkûmlar için
af çıkartılıyor, sık sık hükûmetler değişiyor, tek başına iktidar
çok nadirattan görülüyor, koalisyonlu hükûmetler döneminde TL
yerlerde sürünüyor, enflasyon yüzde 70’lerde
seyrediyordu.
AK Parti iktidarı, erken seçim,
af ve yüksek enflasyonu gündemden çıkardı, darbelerin yolunu kesti.
Türkiye, bu icraatlarla siyasi, sosyal ve iktisadi istikrara
kavuştu.
Vaziyet bu iken MHP bir yıldan bu
yana “af” sözü ediyor. Nihayet düşüncesini kanun teklifi hâline
getirmiş olarak bugün TBMM Başkanlığına vermekte. Sn. Bahçeli, bu
teklifin bizzat arkasındadır. MHP’nin af meselesini gündeme
getirmesindeki ana fikir de mevcut istikrarın devamı içindir. Bu
parti, cezaevlerinde 253 bin “kader mahkûmu” olduğunu söyleyerek bu
sayının cezaevleri kapasitesinin 40 bin üzerinde olduğunu, bazı
cezaevlerinde mahkûmların münavebeli olarak yatak kullandıklarını,
böyle bir neticenin önce istismar, sonra da isyana yol
açabileceğini bu sebeple bazı hükümlerde 5 yıllık tenzilat
yapılmasını teklif etmektedir. Kanun çıkarsa 165 bin mahkûm ve
tutuklu faydalanacaktır. MHP’nin gerekçesinin diğer sayfasındaysa
köyden şehire göç, fukaralık, eğitimsizlik ve -söylenmemiş olsa
bile- ağır yük altındaki mahkemelerin layıkıyla adil karar
verememesi gibi sebepler yer almaktadır.
MHP/Milliyetçi Hareket
Partisi’nin af kanununa dair teklifinin tafsilatı
şöyledir:
-Bu teklif, kanunlaştığında 19
Mayıs 2018 tarihine kadar işlenen suçlarda 5 yıllık bir indirim
yapılacaktır. Böylece cezası 5 yıla kadar olan bütün mahkûmlar
tahliye olacak, diğerleri de 5 yıl daha erken serbest
kalacaktır.
Ancak; devlete karşı işlenmiş
suçlar, terör suçları, kadın ve çocuklara karşı işlenmiş suçlarla
cinsi istismar suçluları, taammüden yani tasarlayarak, kasden
işlenen suçlar, vs. af dışında kalacaktır.
Bu kanun teklifiyle onun lisana
dökülmesinde üzerinde durulması gereken bazı hususlar
vardır:
“Kader mahkûmu” sözü şer’an,
itikadımızca vahim hatadır. İrade-i külliye sahibi olan Allahü
teala, kularına da irade-i cüz’iyye olarak dilediğini işleme
serbestisi vermiştir. Mutezile yani ilahi iradenin başıboş
bırakması ve cebriyye yani ilahi iradenin bir işi zorla yaptırması
mevzubahis değildir. Maturidi itikadın hâkim olduğu bir partide
“kader mahkûmu” sözünün olsa olsa özensizlikten tekrarlandığını
düşünüyoruz.
Teklifte bir de eksik
var:
Çok yerinde olarak, kadın ve
çocuklar korunmaktadır. Aynı şekilde anne, baba, kardeş gibi
birinci derece ve amca, hala, dayı, teyze gibi üçüncü derece
akrabalarla mesela 70 yaş üstü insanlara karşı işlenen suçlar da af
şümulüne alınmamalıdır.
Diğer taraftan; her insan gibi
devletin başında bulunmuş zevata karşı da suç işlenmemelidir. Ancak
artık koruma kanununa ihtiyaç kalmamıştır. Atatürk’ü Koruma
Kanunu’nun yürürlükten kaldırılma teklifini bizzat CHP vermelidir.
Hiç bir devlet adamı kanunla korunmamalıdır. Teklife “Atatürk’e
karşı işlenmiş suçlar”ın dâhil edilmesi, CHP desteğini almak için
yapılmışa benzemekte. Hâlbuki yarın başka vatandaşlar da “dine,
Allaha, Peygambere hakaret edenler niye yok?”
diyeceklerdir.
Bu mes’elenin aslına ve özüne
gelince.
İslam Hukukunda af salahiyet ve
hakkı ancak ve yalnız mağdur ve şayet hayatta değilse onun
mirasçılarına aittir. Ya zarar görmüş olan mağdur, suçluyu affeder
veya suçlu diyet öder. Mağdur, maktul olmuş yani ölmüşse yine diyet
ödenir. Mala karşı suçlarda da af veya bedel ödeyerek telafi söz
konusudur.
Sn. Erdoğan’ın dile getirdiği
“devlet, ancak kendisine karşı işlenen suçları affedebilir,
vatandaşın suçunu affedemez” tezi şer’i hüküm yani İslam Hukukuna
mahsus bir kaidedir.
Peki ne yapmalı?
Af ve mahalli seçimlere dair
konuşan AK Partililer, daha dikkatli bir üslup tercih ederlerse
MHP’yle ilişkilerin zedelenmesine meydan verilmemiş
olur.
Mevzumuz mahalli seçimler
olmadığından onu bir tarafa bırakarak af için şu hâl tarzını dile
getirebiliriz:
1-Devlete karşı işlenen suçlar
tasnif edilerek bunlardan hafifleme yapılacak olanlar affa dâhil
edilebilir.
2-İade-i muhakeme yani yeniden
yargılana kurumunun bir kere daha ele alınıp-alınmayacağına
bakılabilir.
3-Cana veya mala karşı işlenen
suçlar, kanunen kabul edilmiş olan arabuluculara havale edilerek
mahkûm tarafın mağdur tarafa 5 yıllık bir affa karşılık bir meblağ
ödemesi kararlaştırılabilir. Bu yolla hem meblağda razılık ve hem
de helalleşme temin edebilirler.
Uzlaşma ve ittifakın bu kadar
lazım olduğu bir zamanda basın üzerinden konuşup “olmaz!” diye
kestirip atmak yerine Sevgili Peygamberimizin -aleyhisselam-
mübarek sözlerini hatırlamalı:
-Ölümden başka her şeyin çaresi
vardır.