Mevcut Cumhurbaşkanı,
AK Parti Genel Başkanı ve AK Parti’yle MHP’nin teşkil
ettikleri "Cumhur İttifakı"nın Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip
Erdoğan, 6 Mayıs 2018 Pazar günü İstanbul’da hazır olan ve ekran
başında bulunan vatandaşlarla buluşarak ahidleşti ve
"manifesto" denen beyannâmesini açıkladı.
Bugün "ahid" denilen ahd,
kelimesi, daha nice benzeri gibi Türkçe’nin ötelenmiş
değerlerindendir. Kullanıldığı yere göre söz, yemin etme, kavl-ü
karar kılma, mukavele yapma gibi anlamlara gelir. Bu kelime, bundan
böyle yeniden doğmuştur. Mevzubahis İstanbul Mitingine atıfla
konuşma ve yazılarda çokça geçer.
Sn. Erdoğan, söze "ahdim odur
ki!" diye başladı.
Kilit cümle buydu:
Bu bir vaad, ondan öte kendini
mecbur etme ve daha ilerisi sözüne, vaadine mahkûm kılmaydı.
Toplumla bir ictimâî mukavele, sosyal sözleşme akdediyor ve
dediklerini onlara tekrarlatıyordu. Uhud Harbi’ndeki Okçular
Tepesi’nden başladı, Okçular Tepesi’nin 15 asırdır boş olmadığına
vurgu yaptı, oradan 1071 Malazgirt Meydan Muharebesine, Sultan
Muhammed Alparslan’a ve aradaki asırları ve şahsiyetleri ve
hadiseleri saya saya 15 Temmuz’a Fırat ve Kalkan’a, Zeytindalı’na
Afrin’e kadar geldi. Onların hepsinin "biz" olduğumuza işaret
etti.
Konuşmayı baştan sona hem
dinledik ve hem de konuşma metnini inceden inceye tahlil
ettik. Hakkını elbette teslim etmek gerekir ki metin güzel kaleme
alınmıştı. Birinci kısım, âdeta mensur şiirdi. Diğer kısım zaten
vaadler, yapılanlar ve yapılacak olanlar ve "Sanma bu tekerlek
kalır tümsekte!" demektir. Çırağın utanma zorunda
kalmayacağını muştulamaktır. Bunlar da küresel güç olma
aşkımızdan dar gelirlinin derdini dert edinmeye kadar
gitmektedir.
Bu ahidname, bu ahidleşme
tarihî bir nutuktur. Millet üzerinde etkili olmuştur. 24
Haziran’da Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını tekrar
kazanacağından, Cumhur İttifakı’nın da çoğunluğu alacağından siyâsî
gelişmeleri yakından takip edenler, bir parti bağnazlığı
gütmeyenler, zaten biliyorlardı. Ama öyle tahmin etmekteyiz ki
6 Mayıs 2018 günkü İstanbul Ahidleşmesi, hem Tayyip
Erdoğan’ın ve hem de Cumhur ittifakı’nın mevcut
oylarına ikişer puan daha kazandırmıştır.
Ahidname’yi etkili ve
inandırıcı kılan, yalnızca muhtevası ve sadece Tayyip Erdoğan’ın
belagat san’atındaki bilinen ustalığı değildir. Konuşmanın kafiyeli
olmayan yani "mensur şiir" diye bahsettiğimiz birinci kısmı,
şahsiyet ve haysiyet ağırlıklıydı. Din -ki İslâmdır- ve tarih
kodlarıyla örülmüş bir hitabet ortaya konuyordu. Ancak bu hitabetin
zerrelerine sindirilmiş bir başka vasfı vardı ki bu bir şuuraltı
veya gönül çalışmasıydı:
Bu konuşma, bu hitabet bambaşka
bir menbadan üslup devşirmişti. Hitabete, bu konuşmaya, bu
iltizâmî, bağlayıcı beyannameye sinen bir üslup, bir koku vardı. O
koku, Veda Hutbesi’nin üslubuydu. Oradan nakışlar taşıyordu.
Böylece mânâ derinliklerine inilmiş, "dedem Osman Gazi’’ denmiş,
Devlet-i Ebed Müddet’in Söğüt’te Yörük çadırlarında kurulduğu
hatırlatılmış, dünden bugüne gelinmiş, bu Müslüman millete
amentünün bereketiyle, hubbi fillah, buğdi fillah ölçüsüyle
seslenilmişti.
Buhara-i Şerif ziyaretiyle Şah-ı
Nakşibend Hazretlerinin yüksek huzurlarında yenilenen bu ses, irfan
ehli bu milletin kalbinde beklenen yankısını
bulur.
Ses, erdem, irade, cesaret ve
ahid!