Tekrar olsa da aşağıda söyleyeceklerimizin tam kavranabilmesi
adına önce şu şerhi düşmek gerekir:
AKPM/Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, AP/Avrupa Parlamentosu
değildir. AK/Avrupa Konseyi'nin meclisidir. AP de AB'nin
meclisi.
AK, 1949'da kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kurucu
üyedir. AB/Avrupa Birliği ise diğer bir Avrupa kurumudur. Kuruluşu,
1958 veya 1951’e kadar gider. AB, dördüncü ismidir.
Türkiye'nin müracaatı 1963, hatta 1959'a dayanır.
AB'ye üyelik süreci, sadece Türkiye-AB arasında değil, Türkiye içi
siyaset ve cemiyette de sancılı olmuştur. Bir zamanlar Millî Görüş
fikriyatının takipçileri, bu birliği bir "Hıristiyan Kulubü" olarak
görüp buraya dâhil olmayı son derecede tehlikeli buluyorlardı.
Sosyal hadiseler işte böylesi akışkanlığa sahiptir. Gün geldi MG
fikriyatı kaynaklı kadrolar, AB ile en uyumlu üyelik görüşmelerini
yaptılar. AB'nin istediği fakat ondan öte vatandaşımızın layık
olduğu hukuki, siyasi, ferdi ve ticari iyileştirmeleri
gerçekleştirdiler. Ne var ki bugün varılan noktada AB adı konmadık
bir Hıristiyan Birliği üslubuyla hareket etmektedir.
AK ve AB her ne kadar iki ayrı Avrupa kurumuysa da iç içe
geçmişlerdir. AİHM/Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi müşterek
organları mevcuttur. Birinin aldığı bir karar diğer taraf için
bazen bağlayıcı bazen yeni kararlar için teşvik edicidir. Güçlü
olan AB'dir. AB dağıldığı takdirde AK de biter. Bugün artık
AB/Avrupa Birliği, istikbal vaad etmemektedir. Eğer vaad etseydi
Norveç ayrılmazdı, İngiltere ayrılmazdı, Fransa'da ayrılma konusu
seçim vaadi yapılmazdı.
Anlaşılacağı gibi AK'nin varlığı, AB'nin varlığına bağlıdır.
İşte bu AK meclisi, 25 Nisan 2017 tarihli celsede oy çokluğuyla
"Türkiye’yi siyasi denetime alma" kararı verdi. AKPM'nin bu
itibarsızlaştırma ve cezalandırma tasarrufu, aynı zamanda AB
adınadır ve bir diğer anlamıyla "Kopenhag Kriterlerini yerine
getirmedin!" demektir. AB kendisi doğrudan yapmadığı veya
yapamadığını AK ile hayata geçirmiştir dersek hiç de yanlış
olmaz.
Bağımsızlığımıza 15 Temmuz’la saldırdılar başaramadılar.
16 Nisan'da saldırdılar yapamadılar.
Bu üçüncü hamledir.
Lozan'da kurdukları vesayeti aşan Türkiye'yi onlar artık Osmanlı
olarak görmekteler. Bu art niyetli, peşin hükümlü, haçlı ruhlu
tasarruf, hem AK'nin ve hem de AB'nin, kısacası atlı, itli
Avrupa'nın kararıdır. Türk'e ve İslâm’a karşı bir muğberlik
ilânıdır.
Ali'siz aleviler.
Ateist Kürtçüler.
Haymatlos FETÖ'cüler.
Haçlı İttifakı.
Bu dört unsurun kulis çalışmaları ve dayanışmasıyla Türkiye’ye
karşı böyle bir ağır karar alınmıştır. Şer odakları, Büyük
Türkiye'ye karşıdır. O'nun yeniden 1 milyar 750 milyonluk dünyanın
sözcüsü olmasına fırsat vermek istemiyorlar. Bir adım sonrası NATO
mensubiyetimizi tartışmaya açmak ve ardından da NATO ile Türkiye'ye
müdahale edilmesidir. Zaten 15 Temmuz’da İncirlik’teki bazı NATO
uçakları kullanılmıştı.