Bu alışveriş, parayı verip malı satın alma basitliğinde olmadı.
Paramızla satın aldığımız hâlde satış gerçekleşmesin diye gizli ve açık tehdidin her çeşidi yapıldı. İhtiyacı olan her devlet mesela İsrail, kendi “demir kafesini kurarken” Türkiye’nin “Kendi Gök Kubbemiz”i inşa etme faaliyetine karşı tavır konuyordu.
Tavrı koyan stratejik ortağımız ABD idi. Bazı AB ülkeleri de o şaşkınlığı takip ediyordu. Son bir yıl Beyaz Saray, Amerikan Savunma Bakanlığı ve Amerikan hariciyesinin mevzua dair tehditleriyle dolu. O kadar ki bu tehdidi Türkiye’yi düşman ülke addetme had bilmezliğine kadar götürdüler.
Washington ve ilgili Amerikan kurumları, zerrece haklı değildir. Namuslu tarihçiler de bunu böylece yazacaklardır. Türkiye’nin dünyanın yeni teknolojilerine karşılık hava sahalarını tahkim etme, sağlama alma, hava savunma sistemini güçlendirmeye ihtiyacı vardı. Önce İspanya ve İtalya gibi devletler Malatya’daki Erhaç’a müdafaamızı yapacağı söylenen füzeleri getirip yerleştirdiler. Ne var ki bir süre sonra da söküp götürdüler. Elin umurunda mı Türkiye’nin müdafaası?