"Avrupa değerleri" sözü son zamanlarda sıkça telaffuz edilmekte. En fazla da Aile Bakanımızın Rotterdam'da yaşadığı zulüm üzerine idarecilerimiz, bu sözü çok zikrettiler. Zira Türkiye Cumhurbaşkanının tele-konferansla vatandaşlarına hitap etme hakkı engelleniyor, bakanlarımız, Avrupa ülkelerine sokulmuyor, ülkeye kabul edilenler de Rotterdam’daki gibi vahşetlere maruz kalıyordu.
Üstelik bunu yapan devletler, diğer Avrupa devletleri tarafından tek kelimeyle dahi kınanmıyordu. Hâlbuki, bunları Türk diplomat ve devlet adamlarıyla Müslüman Türklere reva gören Avrupalılar, PKK ve diğer terör örgütlerine kapılarını ardına kadar açıyor ve onlara kelimenin tam anlamıyla yardım ve yataklık yapıyorlar.
Bunun en son örneğini İsviçre'de gördük. Kaldı ki İsviçre, dünyadaki bir kaç tarafsız devletten biridir. "Tarafsız" ama kime karşı tarafsız? Kendi içlerinde tarafsız. Bu tezi inkâr etseler de mızrak, artık çuvala sığmıyor. Aynı İsviçre'nin bir İslâm memleketi mevzubahis olduğunda tarafsızlığı düşünülemez. Bunun böyle olduğunu yalnızca son terör örgütleri yürüyüşü değil, o yürüyüşte Türkiye Cumhurbaşkanı’na pankart üzerinden silah doğrultma olayı bütün çıplaklığıyla gösterdi.