Halk oylaması/referandum, dünyanın birçok ülkesinde
yapılmaktadır. Bizde de daha evvel yapılmıştı. İhtiyaç olduğunda
bundan sonra da yapılır.
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Nisan'dan sonra AB
hakkında da halk oylamasına gidilebileceğini haber verdi. Bunu bir
zaman evvel de imâ etmişti. Bu demektir ki Türk vatandaşı, sonbahar
veya gelecek baharda bir de "AB'ye tamam mı, devam mı?" kararı için
sandığa gidecektir.
Referandum, her memleketin kendi iç mes'elesidir. Mahalli idareler
veya merkezî idare, ihtiyaç olduğunda ülkenin sahibi vatandaştan
son sözü kendisinin söylemesini istemektedir.
Türkiye'de işleyen süreç bundan başka bir şey değildir.
Buna rağmen Avrupa, iğneli fıçıya düşmüş kadar rahatsızdır. Öfkeler
içinde. Alı al, moru mor.
Hiçbir şüphe ve tereddüde mahal yoktur ki anayasada değişiklik
yapma arzu ve iradesi, "evet" ve "hayır" çalışmaları, halkın
sandığa gitmesi ve çıkacak netice, bizim bir iç hukuk
mes'elemizdir. Bir başka devletin, iç işlerimize karışma hak ve
salahiyeti yoktur. Aksi keyfilik, hukuk tanımamak ve haddini
bilmezliktir. Türkiye, bir sömürge valiliği veya işgal altında
değildir.
Avrupa, bu zaviyede açmaza düşmektedir, bir şeyleri
hazmedemiyor:
Partilerle vatandaşın kendine göre gerekçelerle "hayır" demeleri
onların serbest tercihidir. Eli kanlı terör örgütlerinin ise
"hayır" densin diye Avrupa'nın ortasında kampanya ve miting yapma
hakları yoktur. Buna rağmen onların niyeti açıkça belli. Zira
bölücü örgütün dağ kadroları, "evet çıkarsa biteriz!!!" diyerek
görüşlerini net şekilde açıkladılar.
Avrupa, net değil, samimi değil, ikili oynamakta.