Suriye’nin hâlini anlatmaya gerek
yok. Buradaki büyük felaket, yedinci yılına girdi. Her defasında
Akdeniz’in derin sularında sadece Suriyeli mülteciler değil,
insanlık da boğulmakta.
Irak, bugün Suriye’den bir parça
daha iyi ama işte o kadar. Afganistan’dan sonra en önce bu ülke
işgallerle perişan olmuştu.
Tunus, üç gün önce yeni bir darbe
teşebbüsüne maruz kaldı. FETÖ ihanetinde darbecilere yardım eden
BAE/Birleşik Arap Emirlikleri’nin “Veliahd Prens”i Tunus İçişleri
Bakanıyla iş birliği yaparak mevcut Tunus yönetimini devirmeye
çalıştı. Cezayir istihbaratı gibi komşu devletlerin devreye
girmesiyle darbeciler hüsrana uğradı.
Hatırlanacağı gibi Arap Baharı,
Tunus’ta başlamıştı; demek ki rejisör başa döndü. Elbette; o her
kim ise “üst akıl” denen bir rejisör var. Yoksa BAE Veliahd
Prensi’nin darbe yapmak haddine mi düşmüş? Bu kurgulanmış
prenslerin ilki Suudi Veliahdiydi, ikincisi BAE’nin Veliahd Prensi
oldu. Devamı gelebilir. Sömürgeci dünya, müstakbel krallarını
hazırlamakta.
Libya; eski Trablusgarb
vilayetimiz üç parça. Her şey karmakarışık. Bu ülke de perişan
oldu. Libyalı, Iraklının Saddam’ı araması gibi Kaddafi zamanını
aramakta.
Mısır’ın hâlini yazmaya ne
hacet!.. Onu en özlü şekilde bir duvar yazısı anlatmakta. 14 Mayıs
2018 Filistin olaylarında meçhul bir Mısırlı Kahire’deki bir duvara
şu cümleyi yazmıştı:
-Yardımına gelemediğimiz için
kusura bakma Filistinli kardeşim; biz de işgal
altındayız!
Yemen oldum olası ateş altında,
ateş üstünde ve perişan. Lübnan gibi, Irak gibi Yemen de İran’ın
etkisinde.
Suudi Arabistan’da bir mega
zenginler var bir de ağzını açmaktan korkan yığınlar. Ülkelerin
işgali bir türlü olmaz. Zaman zaman saraydaki Bizans entrikaları
dışarı taşmakta.
Afganistan için ne denir? Sene
1979 Rus işgali, sene iki binler Amerikan işgali. Batılılar için
Afganistan’da bir böceğin ölmesiyle bir insanın ölmesi arasında
fark yok. Yoksulluk diz boyu. Adı üstünde figanlar
diyarı.
Şarki Türkistan, dünyanın Çin’den
çekinerek görmediği mazlum memleket.
Bunlardan başka daha birçok fakir
Müslüman Afrika toprakları var. Somali bile onlardan daha iyi
denebilir.
Budist mağduru Arakanlı Rohingya
Müslümanlarıysa bir başka felaket içindeler. Yoksul, mülteci ve
kimsesiz.
Filistin, hepsinden öte mazlum ve
mağdur. Tek başına acının, ıstırabın abidesi. Onlar çile insanları.
Fakat ne güzel insanlar. Filistin, 1917’deki İngiliz işgalinden
beri dramın adı.
Daha Kırım, Kafkaslar ve nice
mazlum, mahzun ve mağdur İslam coğrafyaları var.
Bir bayrak, bir marş, bir kral ve
sözde bağımsızlık. Halbuki İslam memleketleri bugün ya dolaylı veya
dolaysız olarak işgal altındalar. Sömürgeciler buralara bir de
terör örgütlerini musallat etmekteler.
Şu saydığımız ve saymadığımız
ülkelerin hiçbirinde kardeşlerimiz iftarda ve sahurda bizim
sofralarımızdan hiçbirine bir ay boyunca bir kere bile
kavuşmadılar. Bizim en fakirimizin sahip oldukları bile onların
sahip olduğundan çok fazla. Neredeyse bütün İslam iklimi ya yoksul,
ya işgal altında, ya darbe altında, ya iç harp
hâlinde.
Bunun tek istisnası
Türkiye.
Bizde vatandaşlarımız huzurla
oruçlarını tutup teravihlerini kıldılar, şimdi de bayramlarını
yapıyorlar. İftihara değer ki Mehmetçik cephede savaştayken bile
herkes işinde-gücünde. Ancak; huzur içinde, refah içinde kalkınma
içinde olmamız bize kardeşlerimizi unutma hakkını
vermiyor.
Sevgili Peygamberimizin -
aleyhisselam- Müslümanları tek vücuda benzettikleri malumdur. Bu
vücutta bir yer acı çekerse bütün vücut acı çeker.
Bugün gerçekten böyle
mi?
Evet; biz huzur adası gibiyiz ama
israf, hazımsızlık, gamsızlık, bencillik, sonradan görmelik,
taklit, özenti ve ihtiras da zincirlerini koparmış gidiyor. İtiraf
etmeli ki biz bugün bırakın bir asır evvelini, çeyrek asır önceki
biz bile değiliz.
İmkânlar, şımarttı.
Yüreği yanan bir zümre dışında ne
Filistin, ne Afganistan ne diğer mazlum coğrafyalarımız kimsenin
umurunda. Onlar için bayram, ibadet ve dua alma sebebi değil.
Şimdilerde bayramlar, uzaklara kaçmanın fırsat
günleri.
Kalb cerrahı Bingür Sönmez Hoca
anlatmıştı. Londra’da bir hastanede çalışırken bir hasta
getirirler. Muayeneden sonra kalbi ameliyat edilir. Birkaç saat
sonra oğlu telefon ederek babasının durumunu sorar. Bingür Hoca,
ameliyatın başarılı geçtiğini söyler. Bunun üzerine hastanın oğlu
şöyle der: “İyi öyleyse, cumartesi günü maçım var; maçtan sonra
görmeye gelirim…”
Dr. Sönmez, telefonu kapatınca
hastasıyla aynı odayı paylaşan diğer hasta duygularını dile
getirmeden edemez:
-Ne hayrlı evlatlar var; telefon
edip babasının hatırını soruyor!
Bu hatıra, şimdi acı bir tebessüm
yaptırabilir. Lakin muhafazakârı, liberali, Batılısı ve her
unsuruyla bizdeki gidişat da buna doğru. Bir asır boyunca
batılılaşma, çağdaşlaşma, uygarlaşma denip duruldu. Alın
cipleriniz, rezidanslarınız ve modalarınızla birlikte hepsi sizin
olsun.
Uygur Türkünün esaretinden de
Afrikalının açlığından da Filistin’in içine düştüğü azaptan
kendimizi iliklerimize kadar sorumlu hissetmiyorsak çok şey
kaybetmişiz demektir.
Bir bayramda İslam coğrafyası
buruksa bizim kalbimiz de buruk olmalı. Yüreğimizin diğer yarısı
kardeşlerimizle olmalı.
....
Bayramınız mübarek, oruçlarınız,
ibadetleriniz makbul olsun. Dualarınız nisan yağmuru gibi olsun ve
indi ilahide kabul görsün.
Biz de mülteciyiz; dua
mültecisi…