Geçen Perşembe günü Edirne'de Kırım, Bulgaristan, Romanya, Kosova, Bosna-Hersek, Yunanistan ve diğer memleketlerdeki evlâd-ı fatihân torunlarıyla Türkiye'den gençlere bir gün boyunca ders verme, bildiklerimizi paylaşma, onların ufuklarına zenginlikler katma hazzına kavuşmanın memnuniyeti içindeyim...
Edirne Valiliği, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Daire Başkanlığı ile işbirliği halinde üç yıldan bu yana Edirne'de "Akademi Rumeli" ismiyle bir atölye çalışması yapmaktaymış. Bu yılki hizmete biz de davetliydik.
Tarihî bir bina olan Sosyal Lise'de sabahtan akşama kadar bahsettiğimiz gençlerle birlikte olduk. Bir sohbet çağlayanında vaktin nasıl geçtiği farkedilmedi. Öğle arası ve veda öncesinde valilik müşaviri Veli Sarıkamış, Doç. Dr. Mustafa Hatipler, tuğrakeş İsmet Keten, karikatürist Osman Suroğlu, Edirne Valisi Dursun Ali Şahin ve bir kısım idareci misafirlerle birlikte dün-bugün-yarına dair tahlil ve değerlendirmeler yaptık.
Bu ziyarette işittiğim iki söz unutulmaz cinstendi. Duyup geçemezdim, mutlaka haberdar olunmalıydı. İlki şudur:
Meriç Nehri kenarında öğle yemeğindeydik. Sohbet Balkanlar üzerineydi. Buralardaki mazi ve bugünkü varlığımıza dairdi. Sohbetin bir yerinde Saraybosnalı bir hanım, Edirneli bir idareciye "biz sizi terk etmedik, siz bizi bıraktınız!" dedi. Şunu diyordu; "Boşnaklar Türkleri terk etmediler, Türkler, Boşnakları bıraktı!"
Bu buruk söz üzerine bir şey demeye gerek var mı?