Merhum Turgut Özal, “Yirmi birinci asır, Türk asrı olacak!” demişti. Bir şey daha demişti: “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne!”
Bunlar, büyük ufuklardı, 150 yıldır aşağılık şırıngaları vurulan bir milletin evlatlarını kendine getirme, şanlı mazisini hatırlatma cümleleriydi. O, 1983-1993 arası Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bu ufukları çizerken gelecek asrı fethetme ve gönül coğrafyamıza mühür vurmaya işaret ediyordu. Nitekim vefatı da uzun ve yorucu bir Türkistan seferinden sonra oldu.
AK Parti kadroları, aynı zamanda Turgut Özal’ın da manevi evladları ve fikrî takipçileridir. Merhumun birçok hayalinin asrın başından bugüne hakikat olması, O’nun ruhunu şad etmiştir diye düşünüyoruz. Kuvveden, tasavvurdan fiile çıkan en son ve en büyük proje ise Türkiye’nin 9 Temmuz 2018’den itibaren bütün kurum ve kuruluşlarıyla “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denen “Başkanlık rejimi”ne geçmiş olmasıdır.
Başkanlığın lüzum ve değerini Türkiye gündemine Turgut Özal taşımış, bizler de konuyu yıllar boyu sütun ve ekranlarda defalarca ve etraflıca konuşmuştuk. Kökleri II. Mahmud zamanına dek giden parlamenter sistem, miadını doldurmuştu. Bundan dolayı birçok alanda kalkınma ve istikrarın önünde ayak bağı oluyordu. Merhum Özal, Başkanlık rejimi için çok uğraştı, çok nefes ve enerji tüketti ama ‘82 darbe anayasasını aşacak sayıya ulaşamadı.
Turgut Özal’ın hayalini tam 25 sene sonra Recep Tayyip Erdoğan, hayata geçirdi. Bu sebeple ruhu müsterih olmalı. Sadece O’nun değil, Başkanlık taraftarları merhum Alparslan Türkeş ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhları da memnundur.
Küresel komplo, devrin Osmanlı münevverlerinin gafletlerini kullanarak 23 Temmuz 1908’de meşrutiyeti yeniden ilan ettirmişti. Siyon, mason ve müstemlekeci kukla oynatıcıları arkadaydılar ve onlar görünmüyorlardı. O romantik ve toy münevverlerin ağzında Fransız İhtilalinin çürük sakızları vardı. 23/24 Temmuz 1908’de güya hürriyet ilan edilmiş, var olmayan istibdat yani diktatörlük bitirilmiş ve 31 Mart 1909’da tertiplenen “Gezi Kalkışması”yla da “asrın en dâhi Padişahı” devrilerek 5 milyon km2’lik vatan toprağının, 777 bin km2’ye gerileme sürecinin yolu açılmıştı.
Biz, dünya liginden böyle bir temmuz ayında düştük. Dede Korkut’umuz’un “Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin” dediği Allahü tealanın takdirine ve O’nun hükmü kaderin cilvesine bakmalı ki dünya liginden düştüğümüz temmuzda , Kızılelma’ya yani Türk asrına, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Kurtuba’dan Urumçi’ye, Kırım’dan Yemen’e... Ezan-ı Muhammedi’nin yükselmiş olduğu, yükseldiği ve yükseleceği gönül iklimlerimizde pak terimizin toprağa düşmesi için 2023 ve 2071 koç başlarıyla yeniden dünya liginin kapıları önündeyiz.
Rahmetli Türkeş, Özal, Yazıcıoğlu ve mevzua dair kafa yormuş ve kalem tüketmiş nice insan, bugün Allah’ın izniyle kabrinde memnundur ama herhâlde en ziyade mesrur ve razı olan Sultan Abdülhamid Han’dır.
Bu millet, hep zelil ve güdülen kalsın ve daima sömürülsün diye sonuncusu 15 Temmuz 2016’da görülen darbe ve darbe teşebbüslerine maruz kaldı.
Dünkü 9 Temmuz 2018 itibariyle yeni bir yola girmiş bulunmaktayız. Bütün bu olanlar, bir parti ve dönem değil devlet işidir. Dün gece ilan edilen Hükûmet azalarıyla bağlı kadrolar, bir asrı omuzlama mükellefiyetindeler.
Bakanların üçte ikisini şahsen de tanıyoruz. Bir kısmı eskiden de Bakanlık yapmıştı, bir kısmı ise hususi teşebbüs ve üst derece devlet ve kamu kuruluşu memuriyetinden gelmektedir. İşinin ehli bu insanlar, bundan böyle gecelerini gündüzlerine katarak tecrübe birikimlerini bu büyük davanın emrine sunacak her biri ustalık dönemi eserlerini vereceklerdir. Beklenen budur, şart da budur.
Hükûmet ve vatandaşlar olarak hep birlikte çok çalışıp muvaffak olmaya, kale kapılarını geçmeye mahkûm ve mecburuz.
Hayrlı olsun!
Allah, utandırmasın...