AB-Avrupa Birliği’ne hangi
sebeple kabul edilmiyorsak, Barış Pınarı Harekâtı’nda da o sebeple
köstekleniyor veya yalnız bırakılıyoruz...
Hakîkat, aynen şudur:
Barış Pınarı Harekâtı, Hilalle
Salip, Hilalle Siyon Yıldızı arasında cereyan eden tarihî
mücadelenin devamıdır.
Bu mücadele Şanlı Peygamberin
-aleyhisselam- her inanç, renk ve ırktaki insanlara İslâmiyeti
tebliğ etmesiyle başladı. Türkler, Müslüman olunca da İslamiyeti
muhafaza ve müdafaa vazifesi ilâhî irade tarafından -âdeta- onlara
takdir buyuruldu. 1071 tarihiyle birlikte Anadolu şafağı
ecdadımızın alnına şavkıdığı muhteşem ândan itibaren önce Selçuklu,
sonra Osmanlı ikliminde Anadolu, salip yâni haç’a karşı, haçlı
orduları önünde topyekûn bir kal’a oldu.
Ehl-i salibin açıktan,
Siyonistlerin sinsice yürüttükleri o düşmanlık hiç bitmedi ve
asırlar içre sürüp geldi. Bu cihâd asırlarında şehîd ve gazi
sayımız -ecdadın diliyle- kim bilir kaç “yüz bin kere yüz
bin”dir.
Barış Pınarı Harekâtı kumandan
ve neferleri elbette biliyorlar ki onlar bugün Sultan Kılıç Arslan,
Selahaddin-i Eyyûbi, Sultan Murad ve Yavuz gibi hükümdarların
vatan, ezan, bayrak ve bütün mukaddeslerimizi müdafaa ettikleri
topraklarda canhıraş bir mücadele içindedirler. Gaye elbette yine
aynı.