Bu kaç yüzüncü katliamdır
bilmiyoruz ama sonuncu katliam ve yıkım, arkada bıraktığımız pazar
gününden bu yana devam edip geldi.
Son katliamın hikâyesi
şöyle:
Pazar günü İsrail ordusundan
özel kuvvetlere bağlı bir grup asker, sivil kıyafet ve sivil bir
arabayla Gazze sınırından sızarak 3 km derinliğe kadar
ilerlemiş.
Bu noktadayken Hamas
kuvvetlerinin onları fark etmesiyle çatışma çıkmış. Bu çatışmada
Filistin, 7 şehid verirken 1 İsrail özel kuvvetler mensubunu
öldürmüş.
Yaşanan sınır ihlali ve 7 kayıp
verme sebebiyle Hamas ve İslami Cihad’ın da aralarında olduğu
Filistin Direniş Güçleri, pazartesi günü İsrail’e roket atışları
yapmışlar. Bu sözde roketlerle bir İsrailli asker ağır
yaralanmış.
Bu yaralanma, pazartesini
salıya bağlayan gece İsrail’in Gazze’ye jetlerle saldırıp şehri
bombalamasına mazeret gösterildi.
Sivil binalar, el Aksa
televizyonu ve birçok yer ölçüsüz, insafsız ve vicdansızca
bombalandı.
Gün ışıdığında ağır hasar
görüldü. Birçok mahalle enkaz yığınına dönmüştü.
Her türlü harpte mektepler,
hastaneler, halkın yaşadığı mahalle ve ticaret yaptığı çarşılar,
basın-yayın kuruluşu bombalanmaz.
Fakat İsrail, kendinden
gayrısını insan saymadığı için bu kaideye riayet etmiyor. Son örnek
de bu vahşet oldu. Böylece birçok binada yangın çıkmış, birçoğu
yerle bir olmuş ve 6 şehid ve 25 yaralı verilmişti.
Görüldüğü gibi olay, İsrail
Özel Kuvvetlerinin Gazze’ye izinsiz olarak girmesiyle başlamıştır.
Hâl bu iken ve Filistin iki gün içinde 8 ölü ve birçok yaralı
vermişken dünya bu katliam ve faciayı seyretmiştir. Aksini
düşünelim. Filistinliler, sınır tecavüzünde bulunarak 7 İsrail
askerini öldürselerdi vaziyet ne olurdu acaba?
Dünya ayağa
kalkardı.
Şimdi ise BM/Birleşmiş
Milletler Teşkilatı, sanki eşit kuvvetler varmış gibi “taraflara
itidal çağrısında bulundu.” İİT/İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan ise
çıt çıkmıyor. Batılı-Doğulu söz sahibi başkentler oralı bile
olmuyor.
Hakikat şudur:
-BM Güvenlik Konseyi’nin yapısı
değişmedikçe, -Sermaye, Yahudi’nin elinde oldukça, -Dünyanın etkili
medya güçleri Yahudi’nin güdümünde bulundukça...
-Washington, Londra, Paris gibi
daha nice karar vericiler ve karar alıcılar İsrail’in arkasında
durdukça, -Bazı sözde Arap devlet yöneticileri, Batılı
efendilerinin gözünün içine baktıkça, onların imasını emir telakki
ettikçe, -İslam âlemi başsız ve dağınık kaldıkça, -Liderleri kendi
içinde bölünmüşlük yaşadıkça bu Filistin, kan kaybetmeye, vicdanlı
Müslümanlar gözyaşı dökmeye devam eder...
Stalin, Kırım Tatar Türkleriyle
Ahıska Türklerini 1944’te bir gece içinde topraklarından kazıyıp
sürmüştü.
Trump da 2018’de bir gün
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak Amerikan sefaretini Tel
Aviv’den mukaddes Kudüs’e naklettirdi.
Suudi Veliahd Muhammed bin
Halid ise Filistin devlet reisi Mahmud Abbas’a “bizim Filistin diye
bir davamız yok! İsrail’le anlaşın. Gelin Sina’da devletinizi
kurun!” deme küstahlığını göstermişti. Böyleleri güçlünün elini
öper, mazluma darbe indirirler.
Dünya bir sabah şöyle bir
felaket manzarasına uyanır mı?
Önde kadın, çocuk, genç yaşlı
Filistinli kafileler, arkada koalisyon güçlerinin tankları, havada
helikopter ve jetler!
O ne?
-Filistinliler yeni vatanları
Sina Çölü’ne nakledilmekte. Burada devlet kurup Ürdün’le
Konfederasyona gidecekler!
-Hayal mi?
Öyle olsun
isteriz.
Ne var ki temenniler,
tehlikeleri ortadan kaldırmıyor.