ABD vatandaşı olan Andrew Craig
Brunson, bir Protestan papazdır. Evanjelist ve şüphesiz ki CIA
mensubudur. 1995 yılında 27 yaşında geldiği İzmir’den 12 Ekim
akşamı 50 yaşının içindeyken ayrılmak zorunda kaldı.
Bu kimse, Ağustos 2016’da
Türkiye’de süresiz ikamet etme izni istemiş fakat İçişleri
Bakanlığı, kamu güvenliği bakımından tehlikeli gördüğü için bu
talebi reddetmişti.
Memleketimizde 23 sene yaşayan
adı geçen şahıs, zahire bakılırsa İzmir’de Diriliş Kilisesinin
rahibidir. Esasta ise PKK ve FETÖ terör örgütleriyle münasebet
hâlindedir. Ayrıca Alevi ve Kürtleri Hıristiyanlaştırmak için
misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. İş yeri İzmir’deki kilise
olduğu hâlde göze batacak miktarda Güneydoğu Anadolu ve Kuzey
Irak’a gidip gelmiş ve ayrıca 15 Temmuz 2016 FETÖ/PDY darbe
teşebbüsü gecesinde darbecilerle yazışmaları olmuş, kalkışma
başarılamayınca da teröristlere üzüntülerini bildiren mailler
göndermiştir.
Papaz Brunson, bu suçlamalarla
9 Aralık 2018’de tutuklanarak hakkında İzmir 2. Ağır Ceza
Mahkemesi’nde dava açılmıştı. Savcı, terör suçlarından 15, devletin
gizli kalması gereken bilgilerini siyasi ve askerî menfaat etme
maksatlı casusluk yapıp paylaşma suçundan 20 sene mahkûmiyet talep
etmişti.
Sanık, 25 Temmuz’a kadar
cezaevinde tutukluydu. Bu celsede tutukluluğu denetimli ev hapsine
çevrildi. O güne kadar sanığın serbest bırakılması için Ankara’ya
siyasi baskı yapan Washington, karar üzerine hayal kırıklığına
uğramışlığın verdiği hırsla Türkiye’nin “ekonomik savaş” dediği
saldırıları başlattı.
Söz konusu kişi, 12 Ekim
tarihine kadar sanıktı. Bu tarihten itibaren mahkûmdur. 4. ve son
celsede bir kere daha dinlenen iki şahidin ifadeleri birbiriyle
çelişmiş, bir şahit önceki ifadesini kabul etmemiştir. “Şüpheden
sanık faydalanır” hukukun temel umdelerinden biridir. Şahitlerin
önceki ifadelerinde tevil ve inkâr ve redde gitmeleri herhâlde
sanığın lehine olmuştur. Böyle olup olmadığı, şahitler hakkında
mahkemeyi yanıltmaktan dava açılıp açılmayacağı ve daha başka
hususlar gerekçeli karar yazıldığında öğrenilecektir. Gerekçe,
mahkemenin karara dair savunmasıdır.
Davada iddia makamı 35 yıl
istemiş, taraflar ve şehitler dinlenmiş, deliller toplanmış karar
celsesinde savcı, nihai mütalaa olarak 5-10 yıl ceza ve denetimli
ev hapsiyle yurt dışına çıkma yasağının kaldırılmasını talep etmiş,
ağır ceza mahkemesi ise denetimle yurt dışına çıkış yasağına son
verirken sanık Andrew Brunson’a 37,5 ay mahkûmiyet cezasına
hükmetmiştir.
Cezanın çekilmesine dair
meşruten/şartlı tahliye de dikkate alındığında mahkûm, cezanın üçte
ikisini fiilen görmüş olduğundan ceza infaz edilmiş
olmaktadır.
Ancak dava yani muhakeme,
yargılama el’an devam etmektedir. Savcının da mahkûm müdafiinin de
kararı temyiz etme ve temyizden sonra da tashihi karar gibi
müracaat edebilecekleri daha başka hukuk yolları bulunmaktadır.
Nitekim beraat peşinde olan sanık müdafii temyize gideceğini
açıklamıştır.
Temyiz mercii olan Yargıtay,
kararı aynen tasdik edebileceği gibi şahitlerin dinlenmesi,
delillerin toplanması ve yargılama usulündeki bir noksanlık yahut
herhangi bir hatadan dolayı kararı, mahkûmun leh veya aleyhine
bozabilir. Dosya, Yargıtay’dan tekrar kendi mahkemesine gelip de
davaya devam edildiğinde kararda ısrar edilebileceği gibi verilen
hükmün üstünde veya altında mahkûmiyet çıkması da
mümkündür.
Bu sebeple “Brunson serbest
bırakıldı!” şeklindeki söz ve haberler tek başına doğru değildir.
Bunlar konuya yabancı vatandaşı yanıltmaktadır. Doğru olan
“Brunson, 37,5 ay mahkûmiyet aldı” cümlesidir. Sanık, kendisine
müsned edilen, atılı suçlar, sabit görülerek cezaya mahkûm
edilmiştir.
Karar, yüksek mahkeme ve
derecelerden geçip bir cezayla kesinleştikten sonra Andrew Brunson,
terör ve casusluktan dolayı Türk adli sicilinde ağır ceza
mahkûmiyetinden sabıkası olan bir kimse olacaktır.
Dava budur. Bunun dışında “30
yıl değil de 3 küsur yıl?” gibi itirazlar indi görüşlerdir. “Madem
bırakılacaktı bu ekonomik savaşı niye yaşadık, döviz niye yükseldi,
TL niçin düştü?” şeklindeki itirazlar da ya saf veya iç politika
hesabı güden sorulardır. ABD Başkanı Donald Trump’ın yazılı ve
sözlü olarak ikide bir Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a
teşekkür etmesi ise nezaket örtüsü altında, Türkiye’de zihinleri
karıştırmak için yapılan bir çalışmadır.
Bu ilk defa yaşanan bir terör
ve casusluk davası değildir. Bizde ve diğer devletlerde daha evvel
de siyasi krize dönüşmüş terör, casusluk, iltica, rehine gibi olay
ve davalar yaşanmıştır. En sonuncusu Rusya ve İngiltere arasında
oldu. Bundan sonra da görülür.
Devletlerin çekişmesine mevzu
olan böylesi davalarda adaletin tecelli etmesinin yanı sıra devlet
ve milletin uzun vadedeki kayıp ve kazancı da nazarı itibara
alınır. Öbür türlü iddialar, hissi veya günübirlik siyasi çıkar
hesaplıdır.