Yahya Kemal Beyatlı’nın aşağıda
okuyacağınız yazısı günlerdir zihnimi ve kalbimi meşgul
etmekteydi...
“Ezan-ı Muhammedî” diye muhterem
ve muhteşem bir şiir de yazmış olan merhum Yahya Kemal’in “Üsküp’te
Ezan Sesleri” başlıklı bu satırlarını okuyup da çarpılmamak,
sarsılmamak ve aynı zamanda kederlenmemek mümkün
değil.
Nihad Sami Banarlı merhumun
hazırladığı “Yahya Kemal’in Hâtıraları” adlı kitabın 1960
Baskısının 28. Sayfasında yer alan bu kısa yazıyı daha gerçeği
sohbeti, Diyanet İşleri Başkanlığı levha yaptırıp bütün
müftülüklere, camilerde imam ve müezzin odalarına
astırabilir.
Bu yazıyı okuyan her akıl ve
gönül sahibi, bugünle 120 sene önceki mânevî hayatımızı mukayese
edecek ve -herhâlde- mânânın maddeye mağlubiyeti önünde hazin
hislere ve kamçılayıcı tefekküre kapılacaktır.
1884 Doğumlu şâir, çocukluk ve
gençlik günlerinin Osmanlı Türk hayatını tasvir ederken 19. Asrın
sonunu ve 20. Asrın başını nakletmektedir. Burada tasvir edilen
Üsküp, aslında o günkü bütün vatandır:
-O yaşlarda ben, Üsküp
minarelerinden yükselen ezan seslerini duyarak, içim bu seslerle
dolarak yetişiyordum. Minarelerde ezan başladığı zaman evimizde
rûhânî bir sessizlik olurdu. Galibâ Üsküp’ün sokaklarında da böyle
bir rüzgâr dolaşır, bütün şehri bir mâbed sükûnu kaplardı. Yalnız
ezan sesleri duyulurdu. Annemin dudakları İsm-i Celâl’le
kımıldardı. Bin üç yüz sene evvel, Hazret-i Muhammed’in Bilâl-i
Habeşî’den dinlediği ezan, asırlarca sonra bizim semâmızda hem dinî
hem millî bir ahenk(*) olmuştu. O anda semâmızın mağfiret âleminden
gelen, ledünnî bir sesle dolduğunu hissederdim.