Muhalefet, iktidar icraatlarını
tartarken iç mes’ele ve dış mes’eleyi birbirinden ayırma özenini
göstermelidir.
Her devirde her muhalefet bunu
yapmaya mecburdur. Dış mes’eleler, daha ziyade millîdir ve birçoğu
devlet ve milletin bekasını alâkadar eder.
Sn. Kılıçdaroğlu’nun “Orta Doğu
bataklığı” sözünü çok yanlış ve rahatsız edici buluyoruz.
Unutmamalı ki bu tâbir, bize ait değildir. Sömürgeci Batı’nın
1902’de telaffuz ettiği bir parselleme tarifidir. Türkiye de o
“parsel”dedir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun
“Suriyelileri buraya niçin getirdin?” sözünü de insafa sığmaz
buluyoruz. Suriyeli Arap, Türkmen ve Kürtler, konar-göçer
aşiretlerdi de iktidar, onları o asûde tabiat hayatlarından
koparıp, burada sığıntı hayatlara mı mahkûm etti? Yoksa onlar,
Suriye vatandaşı iken resmî devlet kuvvetleri başlarına ateş
yağdırınca kaçıp Türkiye kapılarına mı yığıldılar?
Söyler misiniz Kemal Bey, Tayyip
Erdoğan da İsmet İnönü’nün 1945 yılında Sovyet rejiminden kaçıp
bize iltica eden 146 Azerî Türkü’ne reva gördüğünü mü
yapmalıydı?
Bilinmiyorsa mevzudan iki cümle
ile bahsedelim. 146 Azerî kardeşimiz komünist Sovyet rejiminden
kurtulup topraklarımıza gelince Moskova, İsmet İnönü’nün
reisicumhur olduğu idareye sert bir nota verdi. Telaşa düşen Sn.
İnönü, o zavallı mültecileri iade etti. Türkleri teslim alan Rus
askerleri, Boraltan Köprüsü’nün bize ait yarısını geçince durdular,
mültecileri sıraya dizdiler ve namluları doğrulttular. Kurşun
sesleriyle Azeri Türklerinin “bizi bari siz öldürün, Urus’a teslim
etmeyin!” feryadı birbirine karıştı. Karakol komutanımızın teslim
etme dışında bir başka imkânı yoktu. Tekrar sorulmasına rağmen CHP
hükûmeti kat’i bir dille teslim edilecektir talimatını tekîd
etmişti. 146 canın, gözü önünde katledilmesine dayanamayan Türk
komutan, ânlık cinnetle hayatına son verdi. Böylece şehîd sayısı
147’ye yükseldi.