Eğer; onların hakkı verilmezse, lâyık oldukları şekilde takdir edilmezlerse bu çok büyük bir vefasızlık ve kadir kıymet bilmezlik olur. Kahramanlar, yalnızca tarihte kalmadı. Malazgirt'te kalmadı. Niğbolu'da, İstanbul'un Fethi'nde, Teselya'da, Kut'ül Amara'da, Sarıkamış'ta, Çanakkale'de, İstiklal Harbi'nde, Pusan'da, Girne'de kalmadı!
Bu milletin kahramanları tükenmedi...
Kalpleri tarihteki büyük kahramanların imanıyla dolu o yiğitler; Mehmetçik dediğimiz askerimiz ve Ahmetçik dediğimiz polisimiz Güneydoğu'da, iç hainlerin dış düşmanlar adına gasp etmek istedikleri aziz vatan toprağını aslanlar gibi müdafaa etmekte, gözlerini kırpmadan ölüme koşmakta, yıldırımlar gibi üstlerine düşmekte, rehine alınmış ihtiyarları sırtında, yavrularımızı kucaklarında taşımaktalar.
O yiğitlerin hakkını teslim etmek için, destanlarını yazmak için, tarih olmalarını beklemek şart mı? Bugün ne diye duruyor, kalemlerimiz neyi bekliyor, biz neyi gözlüyoruz? Onların taşıdığı can değil mi? Onların arkada bıraktıkları nur damlası misali yavrularının, vakar abidesi gencecik eşlerinin, asırlık çınarlar benzeri ana ve babalarının ciğerleri ciğer değil mi? Onların ahları ah, gözyaşları kanlı değil mi?
Bir tek Ahmetçiğin, bir tek Mehmetçiğin Sur'da, Silopi'de,
Cizre'de veya bir başka yerde kahpe tuzaklar önünde, bölücü
katiller karşısında geri durduklarını, sırtlarını döndüklerini,
cepheyi terk ettiklerini, rehine alınmış aileleri kendi hallerine
bıraktıklarını gördünüz mü, duydunuz mu, işittiniz mi?
Hayır! Mehmetçik, Ahmetçik; Özel Harekâtçımız, Bordo Berelimiz,
Jandarmamız, o yerine göre bir aileden yarım düzine şehit vermiş
Korucumuz, korku nedir bilmediler, geri adım atmadılar.
Sevdiklerini emanet edileceğe emanet ettiler ve "Allahu ekber!"
diyerek Allah, din, kitap, vatan tanımaz teröristlerin üstüne
gittiler.
Kahramanlarımıza müteşekkiriz.
Alnı öpülesi yiğitlerimize duacıyız.