Çok hareketli bir haftayı arkada bıraktık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, New York'ta genel kurul çalışmasına katıldı. Bu meyanda ABD başkanı Donald Trump ile görüştü. Döner dönmez aynı gün içinde MGK ve Bakanlar Kurulu toplandı. Cuma günkü bu "devlet gününden" sonra "millet günü" geldi. Bu defa da TBMM fevkalade celse ile açıldı. Diğer taraftan asker de Irak sınırında yüksek dereceli tatbikat yapmakta. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da Irak Genelkurmay Başkanını kabul etti. Baş döndürücü bu tarihî hareketlilik, önümüzdeki günlerde belki daha da hızlanmış olarak devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Federasyonu Başkanı Sn. Putin'le önce telefonla sonra da Türkiye'de yüz yüze görüşecek ve ekim başında da İran'ı ziyaret edecek.
Gündem 3 maddedir:
Arakan Müslümanlarının insanlığı utandırması icap eden mağdur ve
mazlum vaziyetleri, Irak'ın toprak bütünlüğü ve Suriye'nin toprak
bütünlüğü.
Bunların her üçü de hem bölgemiz ve hem de dünya siyasetinin
asırlık girift ve ağır mes'eleleridir. Her üçü de âdeta halli gayrı
kabil mantığıyla çözümsüzlüğe terk edilmiştir. Yeri gelmişken
şu tesbiti yapmadan geçemeyeceğiz:
Bir uluslararası mes'eleye müdahil olabilmemiz ancak Cumhuriyet'in
ellinci yılından sonra mümkün olabilmiştir.
Bu tezimiz üzerine şöyle sorulabilir:
-Hadi Irak, Suriye anlaşılır. Ama BM niçin bu kadar önemli ve
Arakan'la ne alakamız var?
Türkiye, BM'nin kurucu üyesidir. Velev ki kurucu olmasa bile bir
teşkilatta adaletsizlik varsa oraya üye olan herkesin
adaletsizliğin düzeltilmesini istemek hakkıdır. Bizim, 40 yıldır
yazıp-konuştuğumuz bu soğuk savaş dönemi yapılanma eskimişliği ve
İkinci Dünya Harbi galipleri lehine kurulmuş Güvenlik Konseyi
adaletsizliği, nihayet CB Sn. Erdoğan tarafından birkaç yıldır
üstelik de BM'de "dünya 5'ten büyüktür!" ihtarı etrafında dile
getirilmektedir.
Arakan veya nam-ı diğer Rohingya Müslümanlarına gelince: