AK Parti ve MHP iki ayrı
partidir. Dünya görüşleri birbirine yakın, hatta çok defa aynı olan
ortak gönül ikliminden aldıkları güçle varlıklarını devam
ettirmekteler.
İşaret ettiğimiz “dünya görüşü”
uzun seneler boyu “milliyetçi-muhafazakâr” veya bundan daha az
sıklıkla “milliyetçi-mukaddesatçı” diye ifade edildi. Bu iki
partinin ülkenin istiklal ve istikbali tehlikeye düştüğünde inşa
ettikleri Cumhur İttifakı, böyle bir maziye
dayanmaktadır.
Adı geçen her iki siyasi
kurumda devletin, milletin ve istikbalimizin temel meseleleriyle
din, dil ve tarihe bakışlarında büyük ayrılıklar yoktur. Öyle ise
bunlar dışındaki farklar tali ve indi bakışlardır.
MHP Genel Başkanı Sn. Devlet
Bahçeli, Anayasa Referandumu, 3 Kasım 2019’da yapılacak seçimlerin
24 Haziran 2018’e alınması, Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilmesi
gibi konularda oyun kurucu olarak tarihî hizmetler yapmıştır. 15
Temmuz Darbe Teşebbüsü’nden bu yana iktidarın şahsında devlet için
yaptıkları unutulmayacaktır. En zor zamanlarında, partisi bölünme
tehlikesi gösterirken bile düsturlarından asla taviz vermedi. Sn.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da dışarıdan da gayet net görüldüğü gibi Sn.
Bahçeli’nin bu kardeşane ve vatanperver vasfını hep saygıyla
değerlendirdi.
Bu yürüyüş, son birkaç aya
kadar aynen devam etti. Son dönemde bazı görüş farklılıkları
tezahür etti. Bunun ilki, adına galatı meşhur olarak “af” denen bir
kısım cezalardan 5 yıllık indirim yapılmasına dair MHP imzalı kanun
teklifi, emeklilikte yaş engeli ve en son olarak da öğrenci
andıdır.
Ayrıca 31 Mart 2019
tarihinde gerçekleşecek olan mahalli idareler seçiminde
Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni tehlikeye atmamak için bizzat Devlet
Bahçeli’nin teklif ve ısrarıyla milliyetçi-muhafazakâr tabanın bu
iki partisi arasında hey’etler ve zaman zaman da liderler arasında
müzakereler yapılıyordu.
Görüldüğü gibi bu iki parti
arasında onlarca, yüzlerce iç ve dış mesele içinde af, emeklilik ve
and olmak üzere sadece üç ihtilaf vardır. Emeklilik zayıf bir
anlaşmazlık olarak seyretti. Af konusunda Tayyip Erdoğan, aslında
İslam fıkhına dayalı çok haklı ihtirazi kayıtlarına rağmen devletin
neleri affedebileceğine dair bahsi muhatabına verdiği kıymet
sebebiyle daha ilk günden incelemeye aldırdı. AK Parti Genel
Başkanı, MHP Genel Başkanının “af” teklifini hiçbir zaman
ceffelkalem reddetmedi. Buna bahse dair yaptığı son konuşmada
söylediklerinin MHP ve genel başkanına dair olmadığı aynı gün
tavzihen dile getirildi. Buna rağmen bir alınganlık yaşandı.
Hâlbuki Sn. Bahçeli, “uyuşturucu suçlarını da indirim dışında
bırakacak ek teklifimizi yapıyoruz” diyebilirdi. Bunu yine
diyebilir. Demeli de. Cezada indirim teklifi, geniş beklentiye yol
açmıştır.
AK Parti ve MHP arasındaki şu
üç ihtilafın en zoru öğrenci andıdır. Bu mevzu, bir oyunun parçası
olarak gündeme getirilmiş intibaını vermekte. Sanki Yargı ve
siyaset kullanılmakta. Duygular istismar edilmekte. Tuzağa karşı
uyanık olmak gerekir. Bu tarafın bütün hedefi Cumhur İttifakına
ihtimam olduğu gibi, Gezicilerin, bölücülerin ve 15 Temmuz’cuların
hedefi de o ittifakı çökertmektir.
Anda dair seyir
şöyledir:
MEB, 8 Ekim 2013’te bir
yönetmelik değişikliğiyle and uygulamasına son verdi. 5 yıl böylece
geçtikten sonra Türk Eğitim Sendikası, 2018/2329 E. No.su ile
değişikliğin iptali ve icranın durdurulması için dava açtı. Davaya
bakan 8. Daire, davacının davayla alakası olmaması sebebiyle davayı
reddetti. Davacı, davayı Danıştay İdari Dava Daireleri Genel
Kurulu’na götürdü. Bu kurul, mahkemeyi haklı bularak kararı tasdik
etti. Bunun üzerine davacı tashihi karar/ kararın düzeltilmesi
talebinde bulundu. Bu defa kararı tasdik eden kurul, “iptalin ilmî
gerekçesi olmadığı” görüşüyle kararı bozdu.
Davalı idarenin yani Millî
Eğitim Bakanlığı’nın da bu karara itiraz hakkı olduğundan dava
henüz bitmemiştir. İdarenin tashihi karar talebi üzerine kurul, 8.
Dairenin kararını tekrar tasdik edebilir.
Yangın çıkartan davanın 5 yıl
donra açılması manidardır. Oysa bir anlamda zaman aşımı işlemiştir.
Daireler Kurulunun kendini tekzip eder gibi karar değiştirmesinin
izahı zordur.
Tam seçimlere giderken,
memlekette ekonomik savaştan terörle mücadeleye, sınır ötesi
harekâta kadar bu denli ağır olaylar yaşanırken tarihe intikal
etmiş bir uygulamanın önce muhalif bir gazetede manşet olup
ardından dava açılması istikrar ve huzurumuz adına yerinde
olmamıştır.
And, 1933’te başlatılmış, 27
Mayıs 1960 darbesinde eklemeler yapılmış, 12 Mart 1971 Muhtırasında
ibadeti andırır ilavelerle değişiklikler olmuş, 1997’de yeniden
ilave ve çıkarmalara gidilmiştir.
And, yekpare değildir. 1982
Anayasası gibi yamalı bohçaya dönmüştü.
5 yıl önceki bir idari
tasarrufu bugün ihtilaf konusu yaparak ittifakları zora sokmak
yanlıştır. Cumhurbaşkanının dediği gibi İstiklal Marşı, pekâlâ
kafidir.
Sn. Bahçeli, gruba hitabında
mahalli ittifak arayışlarını bitirdi. Daha sonraki açıklamasındaysa
İstanbul’da da aday göstereceklerini fakat Cumhur İttifakı’nın
devam edeceğini söylemiş.
Çarpışan iki testinin her ikisi
de ziyan görür. Biz bilhassa sözcülerin konuşmalarını kaygıyla
takip ediyorduk. Korkulan oldu. Hâlbuki belediye seçimlerinde şöyle
veya böyle yapılacak bir ittifak, her iki partinin de lehine
olacaktı. Devlet Bahçeli, sözünden kolay rücu etmezdi. Bu defa aksi
oldu. İstanbul’da MHP adayı göstereceklerini söylemiş. Bunun
gerçekçi olmayacağı bizzat kendi beyanıdır.
Bundan böyle iktidarın yükü
biraz daha ağırlaşmıştır. AK Parti için İstanbul hayat-memat
meselesidir. Bu sebeple bu şartlarda Sn. Binali Yıldırım’ın İBB
adayı gösterilmesi artık bir tercih değil zarurettir.
Son söz:
Öfkeyle kalkan, ziyanla oturur.
Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli buluşup kucaklaşarak helalleşip
yanlıştan dönmeliler.