İki asra yakın bir zamandır çok sahada ve hayatın çok yerinde
parçalanmışlıklar yaşadık. Bu parçalanmışlıklar devam etmektedir.
Ne kadar devam edeceği, değerlerin ne zaman yerine oturacağı da
belli değildir. Bu parçalanmışlıkların esası, özden kopma ve
asıldan uzaklaşmadır. Mahiyetinde taklitçilik başkalarına imrenme,
benzeme ve bir diğeri olma arzusu vardır.
3 Kasım 1839 Tarihli Tanzimat’tan bu yana hızlanmış bir biçimde
çifte şahsiyetli olma illetine yakalanmış bulunmaktayız. Aile başka
söyler, okul başka söyler, okul başka söyler cami başka söyler.
Hutbe faizin haramlığını haber verir, reklam teşvikini yapar. İmam
ve ilmihal kıyafetteki ölçü ve riayet şartını tebliğ eder, moda
aksine özendirir. Bir çatışma kültürü içindeyiz.