Beşiktaş’taki terör saldırısında kaybettiğimiz polis ve sade
vatandaş şehitlerimiz için hangi şifalı kelimeyi edebiliriz ki
onların ebeveyn, eş, evlât ve akrabalarıyla milletimizin yaralı
kalbine derman olsun?
Böyle bir kelime yok. Ama değişmez bir hakikat var ki o da bu ömür
defterini şerefle kapatmaktır. Ölüm meleği Azrail aleyhisselam
haberli çalışmıyor. Dede Korkut, ne demekte? "Gelimli dünya-gidimli
dünya/Sonucu ölümlü dünya!"
Mühim olan kaç yaşında ve nerede ölmek değil, ölümün şekli, zamanı
ve adanmışlığıdır. Ölmekten âzâde olmuş ve olacak kimse yok.
Hikmeti ilâhî mucibince bazısı erken yaşta ölmekte, bazısı geç
yaşta.
Cenazelerdeki şu şehidlerin eşlerine, ana-babalarına bir bakın
lütfen. Analar, eşler umumiyetle örtülü, babalar umumiyetle bereli,
ak sakallı. Tam bir Anadolu mübarekliği. Şehîd olanlar, işte bu
insanların, bu taze gelinlerin eşleri, o vakarlı, imânlı
ana-babaların evlâtları, nur yüzlü çocukların baba veya
ağabeyleridir.
O polisler, o askerler, o korucular... Sürmeli gözlü o vatan
evlâtları, zaten mümkün mertebe abdestlerini almış olarak her gün
vazifeye çıkmaktalar. Ölümü bekleyerek iş görmekteler. Ölüm onların
yabancısı değil. Onlar, ölümle tanışıklar. Bir kaç ay evvel de bir
arkadaşları hemen yanı başlarında şehit düşmüş olabilmekte.. O
şehidler ister polis, ister sivil, ister asker olsun... hepsi aynı
tevekkül zırhına bürünmüşlerdir.
Bu şehidlerin akrabalarıyla topyekûn milletimizi teselli edecek
beşer kelimesi yok. Ama yüksek anlamlar ve büyük denklikler,
tevafuklar, müjdeler var. Ankebut Suresi 57. âyeti "Küllü nefsin
zâikatul mevt" her nefs ölümü tadıcıdır ezeli haberiyle
tesellilerin tesellisidir.
Ve bu olayımızdaki ürpertici keyfiyet...