Cemil Meriç, fikrinin çilesini yaşamış, bedelini ödemiş bir soylu kalem, irfanımızın, yirminci asırdan çağa ve gelecek zamanlara hediyesi büyük bir mütefekkir, edebiyatçı ve sosyologdur. Önce dindardır, sonra Marksist, mânevî açlık dönemi, ardından Osmanlı’ya dönüş ve tefekkür yıldızlarına uzanış. Necip Fazıl’ın tarifiyle "Allah’ın, iç gözü görsün diye dış gözünü kapattığı sahici münevver." Sezai Karakoç, bir şiirinde "Bir kadını al onu yont yont anne olsun/Her kadın acıma anıtı bir anne olsun’’ der. O misal; Cemil Meriç de bir lise edebiyat öğretmenini yonta yonta ondan bir tefekkür abidesi yükseltmiştir. Fransız edebiyatına en az bir Fransız aydını kadar, Hind edebiyatına en az bir Hind aydını kadar hâkimdir. Elbette Rus edebiyatı uzağında değil, Fars edebiyatı hiç değil. Cemil Meriç’i okurken insan, kendini kelimeler sağanağı altında ve çılgınlıklar fırtınası içinde hisseder. Münzevîlikten meydana çıkışı 1965’te Hisar dergisinde Fildişi Kule’ye yerleşmesiyle oldu. Yazılarında fikirler, tesbitler, hükümler baş döndürücü bir hızla savruluyordu.