Turgut Özal ile Muhsin
Yazıcıoğlu’nun ölümleri üzerindeki şüpheler, dava süreçleri ve
nihayet adli takibatta çıkmaza girilmesi itibarıyla haklarındaki
davalar birbirine benzer.
Neticede ikisi de yerli, ikisi
de millî insanlardı.
İki ölümde de FETÖ örgütünün
parmak izleri var. Faillerin ortaya çıkması lazımdı. Ancak bunun
için adaletin tecelli edecek bir yapı ve tarafsızlıkta olması
gerekirdi. Yargı, malum örgütün kalesiyken öyle bir şey
yapılamazdı. Üç yıldır büyük temizlik olduğuna göre bundan sonra
adalet beklenecektir.
BBP Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve yanındaki 5 kişiyi taşıyan helikopter, 25 Mart
2009’da Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde düşmüştü. Karlı bir kış
günüydü. Hiç unutmuyorum. Kazayı takip eden çok kimse de
unutmamıştır. Kaza olur olmaz devrin Kahramanmaraş valisinin
verdiği bilgiler, kısa süre sonra karartıldı ve üstü örtüldü.
Suikast şüphesi taşıyan o bilgiler doğrultusunda gidilse ölümler
gerçekleşmeden yaralılara ulaşılabilirdi. Oysa kaza mahallinin aksi
istikametinde ve çok uzakta yapılan göstermelik aramalar zaman
kaybettirip ölümlere yol açtı. Dosyada onlarca delil
var...
Bunun gibi Cumhurbaşkanı
Özal’ın ölümü de şüphelidir. Ölüm şekli aydınlanmamıştır. Koşu
bandından düşmesi üzerine ambulans bulunamaması gibi bir tuhaflık
yaşanmış ve bulunduktan sonra da araç, alakasız yollar takip ederek
zaman kaybıyla hastaneye gidebilmiş ve ölüm olmuştu.
Turgut Özal’ın suikastla,
zehirlenerek öldürüldüğü kamuoyunun müşterek kanaatidir. Bundan
dolayı 3 Ekim 2012’de ailesinin talebiyle “fethi kabir” denilen
mezar açma usulüyle ceset adli tıbba götürüldü. Günlerce inceleme
yapıldı. Fakat verilen rapor kimseyi tatmin etmedi. 15 Temmuz
öncesiydi. Paralel devlet yapılanması, her tarafı ele geçirmişti.
Ölüm sebebi karanlıkta bırakıldı.
Merhum Turgut Özal’ın kabrinin
önünden her geçişimde merak ederim “FETÖ etkisinin kırıldığı bu
yeni dönemde acaba yeniden dört başı mamur bir adli tıp tetkiki
yapılır mı?” diye düşünür sonra da “acaba bir kere daha rahatsız
etmek doğru olur mu?” diye kendi kendime sorarım. Meğer; “Allah,
kabir rahatlığı versin” duası, ne kadar isabetliymiş.
Yazıcıoğlu Ailesi, 10 yıl
boyunca mücadeleyi bırakmayarak FETÖ etkisini aşıp davayı yeni bir
safhaya taşıma muvaffakiyeti gösterdiler.
Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
şehit olması üzerine Adana Bölge Jandarma Komutanı Tümg. Ali
Lapanta ve Kurmay Başkanı Mazlum Koçoğlu hakkında takibat
başlatılmıştı. Ancak, Genelkurmay Askerî Savcılığı; yeni bir idari
tasarrufla Jandarma teşkilatının İçişleri Bakanlığına bağlandığı
için bu teşkilat memurlarının da bundan böyle sivil memur
addedildiği için dosyayı Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderdi. Zaten “kaza” denilen hadise de bu ilde yaşanmıştı. Ne var
ki mevzubahis Başsavcılık, adı geçen askerî şüpheliler hakkında
soruşturmaya yer olmadığı iddiasıyla takipsizlik kararı
verdi.
Bunun üzerine maktul şehitlerin
avukatı Kemal Yavuz, Danıştay nezdinde itirazda bulunur. Tarihî
seyri içinde Şûra-yı Devlet olan bu yüksek idare mahkemesi, dosyayı
esaslı şekilde ele alır ve neticede şu karara varır:
-Arama ve kurtarma
çalışmalarının yönetmelik usul ve esasları çerçevesinde, yapılması
gerekirken buna riayet edilmemesi ve usulüne uygun kriz merkezi
oluşturulmaması sebebiyle Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığının
vermiş olduğu soruşturmaya yer olmadığına dair kararın iptaline
hükmedilmiştir.
Bu kararın müşteki/şikâyetçi
ailelere tebliği üzerine aileler, savcılık kararına karşı itiraz ve
şikâyetlerini tekrarladılar.