1955'teki 6-7 Eylül olayları, çirkin bir tertipti. Derin devlet
ajanları kitle psikolojisini kullanarak halkı galeyana getirip Rum
esnaf ve tüccar vatandaşlarımızın İstiklâl Caddesi gibi yerlerdeki
mağazalarını tahrip ettirdiler.
Bu hareketin ne hukukta ve ne de Şeriat’ta yeri vardı. Suçlar
şahsîdir. Cezayı cürmü işleyen çeker. Ayrıca ceza verme hakkı,
kişilere değil mahkemeye aittir. Şer'i şerîf, bu kaidelerin yanı
sıra "kul hakkı" müessesini de devreye sokar. Bir kimsenin
gayrimüslim olması onu hak sahibi, mülk sahibi olmaktan mahrum
kılmaz.
Selanik'te vuku bulduğu iddia edilen düzmece bir olaydan dolayı
Rumlara reva görülenler, o insanları hem mağdur etmiş ve hem de
büyük bir kısmını Yunanistan'a göç etme mecburiyetinde bırakmıştı.
Onlar bugün bile orada "Türkiye Rumlarıdır". Zaman zaman acılarını
şakayla gizleyerek "bizi bu gâvurların arasına yolladınız" diye
sitem ederler.
Bugün bile o leke yakın tarihimizden silinmemiştir.
Ermenistan, Yunanistan ve İsrail’le ilişkilerimiz arada bir
bozulduğunda bu defa da dış ajanların halkı sokağa döküp Ermeni,
Rum veya Yahudi vatandaşlarımıza karşı benzer ayıpları
işletmelerinden hep endişe etmişizdir. Bu nefretlerin ferdî ve
fakat en korkuncu geçen hafta, hamile bir Suriyeli hanımla
çocuğunun katledilmesinde yaşandı.