Cemal Kaşıkçı Vak’ası, sadece
bir muhalif kalemi vahşice ortadan kaldırma cinayeti değildir. Bu
facianın tertiplenmesinin birçok sebebi bulunuyor. Onların başta
gelenlerinden biri de Türkiye’nin itibarına suikast
düzenlenmesidir. Adı geçen Suud teb’ası, öldürülmeseydi Hatice
Cengiz adındaki Türk vatandaşı bir hanımla evlenecekti. Bunun için
evlenmesine mâni bir hâl olmadığına dair bir evrak alıp bunu Türk
makamlarına ibraz etmesi gerekiyordu.
Lazım gelen evrak, herhangi bir
Suudi konsolosluğundan alınabilirdi. Cemal Kaşıkçı, Washington,
DC’de yaşadığına göre buradaki Suudi sefaretine gider ve sefaret
konsolosundan resmî yazıyı alarak Türk sefaretindeki
konsolosluğumuza verebilir ve çiftin evliliğine dair resmî işlemler
burada ikmal edilebilirdi.
Ancak; hadise böyle seyretmemiş
ve Suudi tarafı, Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’a yönlendirerek “İşin,
İstanbul’daki Başkonsolosluğumuzda yapılabilir” diye O’nu bir yalan
girdabına itmişlerdir.
Belli ki bu cinayet çoktan
kararlaştırılmıştır. Evlenme işlemleri cinayet peşinde olanlara ya
mevcut senaryoda değişiklik yaptırmış veya yeni bir senaryo
yazdırmıştır.
Düşman gördükleri muhalif
gazetecinin bir Türk hanımla evlenecek olması onlara bir taşla iki
kuş vurma heyecanı yaşatmıştır. Buna göre, hem O’nu bertaraf edip
diğer muhaliflere ağır gözdağı verilecek ve hem de Türkiye’ye en
önemli şehrinden adam kaldırabileceklerini, bu sebeple bölge ve
Suudi Arabistan’la münasebetlerinde dikkatli olması gerektiğini
tehditkâr bir mesaj olarak savuracaklardı.
Tabii bir çadır devletinde,
İngiliz’in kurup Amerika’nın çekip çevirdiği bir petrol kuyularına
dayalı bir devlette böyle düşünülürdü. Bunlara Türkçemizde “sen
herkesi kör, âlemi sersem mi sanırdın?” diye okkalı bir soru tevcih
edilir.
Bu planın başındaki bin Halid,
mücessem bir kibir heykeli olduğundan Türkiye’yi de 3 günlük bir
devlet sanıyor. Arabistan’ın da huzur ve adalet içinde 4 yüz küsur
yıl Osmanlı Türk Devletinin idaresinde yaşadığını bilmez yahut
bilmek istemez. Dahası, Suud devletinin kuruluşunu 1932 değil de
Vehhabi isyanlarının başlangıcına götürmek gibi bir şaşkınlığa da
sürüklenir. Orada bir devlet geleneği ve Osmanlı’nın “hikmet-i
hükûmet” dediği “devlet aklı” gelişmemiştir. Bu yüzden, toy bir
Veliahd, arka arkaya yaptığı çılgınlıklara son olarak 2 Ekim
2018’deki diplomatik haydutluğu ekleyerek arabayı şiddetle duvara
bindirdi.
Cemal Kaşıkçı suikastında,
itibar kaybeden Türkiye Cumhuriyeti değil, Suudi Krallığı olmuştur.
Bomba, ellerinde patladı, silah ters tepti. Bugün Suudi idaresinin
insan yüzüne bakacak, insan içine çıkacak hâli kalmamıştır.
İstanbul’daki başkonsolosları Türkiye’den kaçtı. Şimdi Veliahd’ı
paklamak için suçu suikast timinde yer almış olan istihbarat albayı
ve Veliahd’ın sırdaşlarından Maher Abdulaziz Mutreb’e yıkmaya
çalışmaktalar. Diğer taraftan suikast timinde konuşma ihtimali
olanları da kaza süsüyle ortadan kaldırıyorlar. Bu olay, Suudi
diyarında Arap Baharı’na dönüşebilir.
Aklıevvel Veliahd’la şürekasını
zora sokan, kirli oyunu bozan bu neticenin doğmasında Türkiye’deki
devlet aklının varlığı ve işlemesi büyük rol oynamıştır. Ankara,
cinayeti itidal ve soğukkanlılıkla karşılayıp milim milim adım
attı. Bugün, Türk polisi, başkonsolosluktan çıkan siyah minibüsün
izini ve aldığı yolu bulmuştur. Minibüs, önce Belgrad Ormanlarına
sonra da Yalova’da bir çiftliğe gitmiş. İstanbul gibi devasa bir
şehirde milyonlarca kayıt içinden bir arabayı bulup vardığı yeri
tesbit etmek, yüksek bir başarıdır.
Bundan sonrası çorap söküğü
gibi gelir.
Suudileri artık Trump bile
kurtaramaz.
Kraliçe de
kurtaramaz.
Veballerinde
boğulurlar.
“Haşa kuluna zulmetmez
Hudası/Herkesin çektiği kendi cezası.” Bir asra yakın zamandır,
Sevgili Peygamberimizin -aleyhi’s salatu ves’selam- misafiri
Hacılarla Umre ziyaretçilerine yaptıkları aşağılayıcı muamelelerle
bizzat Kâinatın Efendisini inciten bu Vehhabiler, bir gün tabii ki
ettiklerini bulacaklardı. Onu tahmin ediyorduk. Ama; defterlerinin
Hilafet merkezinde dürüleceğini düşünememiştik.
Neden olmasın ki?
Şımarık Veliahd’ın bir
senaryosu varsa Allahü tealanın da hesaplar üstü hesabı
vardır.