Halep, Osmanlı döneminde Adana, Maraş, Urfa ve Ayıntab’la bugün Suriye’de kalan ve katliam tehlikesiyle burun buruna olan İdlib ve yine Suriye ve Irak’taki birçok sancak, kaza ve nahiyenin merkezi, Türkmen nüfus ağırlıklı büyük bir eyalet merkezimizdi.
Halepçe ise Kuzey Irak’ın İran hududundadır. İsminden de anlaşıldığı gibi “Küçük Halep” demektir. Şimdi beldenin ekseriyeti Kürt nüfustur. İran-Irak harbi sırasında Celal Talabani’nin partisine bağlı peşmergeler, burada çıkan isyanda İran’ın yanında yer aldığı için Saddam’ın hava kuvvetleri tarafından 16 Mart 1988 tarihinde zehirli gaz bombardımanına maruz kalmış, 5 bine yakın insan ölmüş, 7 bine yakın kişi muhtelif ciddi yaralar almış, sonraki birçok doğum sakat olmuş, bu katliam, Saddam’ın idamında esas müsned suçlardan birini teşkil etmiş, Irak yüksek ceza mahkemesi de 2010’da bu katliamı resmen tanımıştır. Dileriz Filistinlilere, Boşnaklara, Kürtlere ve Arakan Müslümanlarına yapılan korkunç katliamlar, bu defa İdlib’de Araplara karşı tekrarlanmasın. Şu cuma günü duası kabul olanların amin’leriyle buluşma ihtimali olan arzumuzdan sonra “Halepçe” isminin tedai ettirdiği, çağrıştırdığı diğer bahislere geçmek isteriz. Zira her akıbetin, neticenin sebebi maddi değildir. Şehirler, sadece kitaplarda, hatıralarda ve türkülerde yaşamaz. Onlar aynı zamanda “Halep oradaysa arşın, burada!”, “ işte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri!”, “ana gibi yâr Bağdat gibi diyar olmaz!”, “gez dünyayı gör Konya’yı”, “Hanya’yı Konya’yı görürsün” , “İstanbul Hanımefendisi, İstanbul beyefendisi, İstanbul Türkçesi” , “Trabzon burması” , “Kars kaşarı”, “Erzincan tulumu” , “Harput orciği”, Harput mermeri” , “Adana portakalı”, “Isparta gülü”, “Aydın inciri”, “Silivri yoğurdu” , “Bursa ipeği” “Tekirdağ köftesi” gibi onlarc...