Meydanlarda Diyaneti yuhalatma münasebetsizliğinden sonra Diyanet İşleri Başkanı'nın makam arabasını diline dolayanlar da oldu...
Başkanlığın icraatlarıyla alâkalı olarak herkes, kendi fikrini söyleyebilir. Fakat yuhalatmak çok çirkin bir harekettir. Ne yuhalatana ve ne de yuhalayana bir şey kazandırır. Başkanlık makam arabasını münakaşa mevzuu yapmak ise aynı zamanda dünyayı tanımamak demektir. Bir Türkiye kurumu da olan Fener Patrikhanesi'ndeki makam arabası Diyanet Başkanının makam arabasından geri değildir. Siz bakmayınız ülkemize geldiğinde mütevazı görünmek adına en ucuz arabayı isteme hünerine. Papa'nın en lüksünden yarım düzine arabası ve ayrıca uçağı var...
Bu araba meselesi, mantık olarak Beştepe tartışmasına benzedi:
Beştepe Cumhurbaşkanlığı makamı yapıldığında çok tartışılmıştı. Ufku yetmeyenler sabah-akşam konuşmaktaydılar. Biz, o sırada bir deyimimizi hatırlattık. Ecdadımız "temsilde tasarruf olmaz!" diyordu. Bu israfı haram sayan, ekmek kırıntısının hesabını düşünen insanların irfan ikliminin devlete bakışıydı. Devlet, büyüklük, ihtişam ve rekabettir. Her devlette eski yeni bir çok saraylar vardır. "Peygamber sarayda mı oturdu?" Sözü ise muhtevasızdır. Biraz malumatları olsa Sevgili Peygamberimizin "şeref'ül mekân bi'l mekîn" buyurduklarından haberleri olurdu. "Bir yerin şerefi orada oturandan gelir." Bunun aksi de variddir. Bazıları oturdukları makam veya bindikleri arabadan şeref alır, o makam veya binek gidince bir hiç olurlar. Şanlı Peygamber -aleyhisselam- elbette ve elbette dünyada da ahirette de bulunduğu mekâna şeref verecektir. Onun sevdalıları ise oturdukları makamları ve bindikleri bineği bir değer olarak kalblerine yerleştirmezler.