Bizzat Diyanet İşleri Başkanımız muhterem Mehmet Görmez Hoca'dan Sapanca'daki etkinlikte dinlediğimiz bir vakâyı meâlen dile getiriyoruz: Almanya'da Almanların bir numaralı din adamı, önündeki kitleye sitem etmektedir: -Bizim atalarımız, ellerinde bir İncille o günün çetin şartlarında şark memleketlerinin daha da çetin şartlarına giderek misyonerlik faaliyetinde bulunuyor, insanları Hıristiyan yapmaya çalışıyorlardı. Biz ise hazır imkânlara kavuştuk. Şarkın evlâtları kendi ayaklarıyla başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya geldiler ama onları, Hıristiyan yapamadık.... Demek ki yıllar içinde yalnızca Almanya'da ve yalnızca Türk vatandaşlarından 50 Bin kişinin Hıristiyan olması bu kimseyi doyurmamış. Herhalde bir bu kadar da diğer Müslüman kavimlerden Hıristiyan olan olmuştur. Bu çarpıcı malumat bile Türkiye Diyanet Teşkilatı'nın ehemmiyet ve mes'uliyetini gözler önüne sermektedir. Ne var ki mes'uliyet, salahiyetle mütenasiptir. Diyanet, Devlet-i âliyyedeki Meşihat Makamının devamıdır. Diyanetin teşkili, resmi laiklik telakkisiyle çelişmesine rağmen Anayasa bünyesine alınmıştır. Maksat ilginçtir. Dinî faaliyetlerle dindarlar ve Müslümanlar kontrol altında tutulmak istenmiştir. Bu hazin keyfiyet, hem 1920'ler kuruluş ve hem de 1960'lar yeniden tanzim döneminde aynen vardır. Böyle bir Diyanetin İslamiyete, Müslümanlara hizmet için faaliyette bulunması ne kadar mümkün olabilirdi? 1960'ın ortalarında yaşanan bir olay, soruyu cevaplandırmaya yeter: