Geçen gün Bulgurlu tarafındaydık; orada Alvarlı Camiî ile karşılaştık. Hem merhum Alvarlı Hoca'nın adının bir camimize verilmesine memnun olduk ve hem de Mâbedteki Sinan üsluplu Osmanlı mimârî tarzının varlığına memnun olduk...
Ne var ki bu memnuniyetimiz câmie girince yerini bir burukluğa bıraktı. Evet, câmi, dışı gibi içiyle de güzeldi, tertemizdi. Ama bir köşesi camiî andırmıyordu. Sol taraf, câmi malzemelerinden yapılmış sıralarla bir loca gibi tefriş edilmişti.
Gördüğümüzden çok incindik. Câmilere sandalye, sıra konma bid'ati sel gibi çoğalmakta. Tabureler, iskemleler, alıp başını gittiği gibi bazı mescid ve câmilerde de Alvarlı Camîinde olduğu gibi kumaşlı, döşemeli hususî sıralar yapılmış vaziyette. Hatta İBB'nin parklarda inşa ettiği mescidlerde de duvara sabitlenmiş tabureler mevcut.
Diyanet İşleri Başkanlığı, bir kaç kere tamim neşrederek sandalyede namaz olamayacağını, dizlerini bükemeyenlerin, yere oturarak, bacaklarını kıbleye doğru uzatıp namaz kılmaları gerektiğini, aksinin ibadet olmadığını ihtar etti. Süreç bu iken imam ve müezzin efendiler, başına buyruk bazı yaşlı mü'minlere söz geçirememekteler.
Camilere sıra konması, ayakkabıyla girilmesi, mihraba piyano yerleştirilmesi, Türkçe Ezan, Tek Parti devrinin hayata geçirmeye çalıştığı, dinde reform çabalarıydı. Allâh'a şükür ki tutmadı. Ancak o zihniyetin dîne ve Müslümanlara yapamadığı kötülüğü, bugün bir kısım yetersiz Müslümanlar, gönüllü olarak icra etmekteler...