Aynı işi yapanlar, birbirine benzerler. Ortaköy’deki malûm gece kulübünde 39 insanı hunharca katleden teröristin, fotoğrafını görünce onu ten rengi, derin bakışları, köşeli çenesiyle bir eski mahkûma benzettik.
Cezasını çekmiş, fakat suçunun mahiyeti pek de aydınlanmamış o şahıs, Türkiye'de 1979'da bir gazeteciyi öldürdükten sonra, kaçmış veya daha doğru bir ifadeyle kaçırtılmış, ardından da Roma'da halka hitap eden Papa'yı tabancayla vurmuştu.
Belki bu fiziki benzerlik, karakter benzerliğinin de habercisidir. Bir gazeteciyi katleden, bir ruhani şahsı vuran bahsi geçen kişi, hem Türk ve hem de İtalyan polis ve mahkemeleri önünde her türlü sorguya dayanmış ve âdeta ser verip sır vermemişti. Mahkûmiyeti itiraftan ziyade mahkemede oluşan kanaate dayanmıştı. İfadelerinde sürekli zikzaklar çizmişti. Mesih olduğunu bile iddia etmişti. Gün geldi, öldürmeye kalktığı papanın elini öptü....
Bu tahlilimizden çıkacak sonuçlar iki olabilir.
Birincisi, gündemdeki katil, şayet hayattaysa ve yakalanırsa benzer karakter gerçeği sebebiyle benzer süreçle karşılaşmak mümkün olabilir. Polis, kendini buna göre hazırlamalı. İkincisi, 39 kişinin katili bu teröristin çok iyi yetiştirilmiş bir "personel" olduğu gün gibi aşikârdır. Onu yetiştiren, yabancı servislerdir. O servislerin tâ 1979'larda ne denli çalışıp "personel" yetiştirdikleri anlaşılmaktadır. Bu iki sonuca bir ek yapmak gerekirse, kamuoyu ile paylaşılması şart olmamakla birlikte polis, bugün aradığı terörist için serbest olan o eski mahkûmdan faydalanabilir diye düşünmek mümkündür.
Gelelim Ortaköy katilinin akıbetine. Bu katilin kaçışı, bize daha ilk dakikadan itibaren 15 Temmuz darbesinin önde gelen isimlerinden Adil Öksüz'ün kaçışını hatırlattı. Adil Öksüz, birden yer yarılıp da yere batmış gibi sırra kadem bastı. Aylardır arandığı hâlde yok. Ortaköy katili de öyle. Katliam, üst değiştirme ve kaçma dahil eylemlerinin hepsini 7 dakikaya sığdırdıktan sonra sırlara karıştı. Bu sonuç bir kaç ihtimale bağlanabilir: