ABD ve onun peşine takılan
devletler, gelecek zamanlarda çık kınanacak bir ayıba imza
atmaktalar:
Bir güney Amerika devleti olan
Venezuela’nın birçok iç problemi olabilir. Var da. Zaten problemi
olmayan devlet yok. Nitekim, ABD’de hükûmet, uzun süre kepenk
indirdi. Çalışanlar aylar boyu maaş alamadılar.
Venezuela’nın problemleri var
ama birçok devlette olduğu gibi buradaki problemlerin de büyük
kısmı üretilmiştir.
İşte bu Venezuela’nın başı
dertte. Donald Trump idaresi, seçime girmemiş ana muhalefet lideri,
Juan Guaido’ya önce keyfî bir başkanlık ilanı yaptırdı. Sonra da
onu Venezuela’nın meşru devlet başkanı olarak tanıdı. Hemen takiben
de kendi yolundaki öbür devletlere “Haydi siz de Guaido’yu başkan
olarak ilan edin!” talimatını verdi.
BM üyesi bağımsız bir devletin
iç işlerine karışmak bu değilse nedir?
Talimatı alan devletler “bana da
buradan bir menfaat çıkar mı?” parsacılığıyla bu gayrimeşru, bu
darbeci durumu içlerine sindirerek demokrasiyi, sandığı, seçmen
iradesini hiçe sayıp iş birlikçi Guaido’nun Venezuela devlet
başkanlığını kabul ve ilan etme kuyruğuna girdiler.
Ne İngiltere’si, ne Avrupa
Birliği, ne Brezilya’sı ve ne de onlarca diğerleri. Hiçbiri dürüst
olmadı, hiçbiri hukuku tercih etmedi:
-Halkın seçtiği bir başkan
varken seçime bile girmemiş birini başkan olarak tanıma neyin
nesidir? demediler.
Bu mert sözü söylemedikten
başka, kendileri gibi davranmayan İtalya’yı lince kalkıştılar. AB
üyesi bir devlet nasıl olur da bunu yapar, Nicolas Maduro’yu tutup
kendileriyle birlikte hareket etmezmiş? Hâlbuki dünya AB’yi medeni
devletler topluluğu olarak görmektedir. Demek ki değilmiş. Her şey
aslına rücu etmekte.
Maduro düşmanı hukuk tanımaz bu
devletler, şimdi Venezuela ordusunu darbe yapsın diye kışkırtmakta,
halkı ayaklanmaya çalışmaktadır. Mısır’da orduyu kullanarak
seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirmenin Latin
Amerika’daki kopyala yapıştır keyfîliği ile karşı karşıyayız.
Bir başka ifadeyle 15 Temmuz
2016’da Türkiye’de yapmaya kalkıştıkları darbeyi burada tekrar
etmek istiyorlar. Şu var ki bizdekinde sahne gerisinde kalmışlardı.
Venezuela’da ise paralel yapıyı alenen kuruyorlar.
Eğer; Türkiye, Rusya, İran ve
Çin, beyanat vermeyi geçip keyfîliğe karşı durmazlarsa Venezuela
her an işgal edilebilir. Ya işgal ederler, ya bölerler veya iç harp
çıkartırlar. Çünkü Venezuela petrol denizi üstünde yüzen bir ülke.
Çünkü bu ülkede ciddi altın yatakları mevcut. Böylesi ülkeleri
“koalisyon güçleri” yalanıyla işgal etmeleri, Afganistan’dan,
Irak’tan bu yana bir emperyalizm klasiğidir.
Tehdit altındaki Başkan Maduro,
insaflı dünyadan destek bekliyor. Papa’ya dahi ara bulucu olması,
bu hukuk tanımazlığı durdurması için iki mektup gönderdi. Ancak adı
geçen, oralı değil. Katoliklerin Papası Franciscus, BAE’de başka
işlerle meşgul. Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed al Nahyan’ın
davetlisi olarak ziyaret ettiği BAE’de “dinler arası diyalog”
mukavelesi imzalıyor, Abu Dabi’nin 135 bin kişilik stadını kilise
gibi kullanıp ayin yapıyor.
Yollarından caymamışlar. O
musibet diyalogla bu defa Türkiye, güneyden, saf Müslümanları
kalbinden kuşatmaktalar. Üstelik Vatikan yapımı bu filmin rejisörü
bizzat Papa’nın kendisidir.