Maarifimiz; eğitim yüz sene,
iki yüz sene önce olduğu gibi bugün de en önemli meselemizdir. Hiç
şüphe yok ki yüz sene sonra da en önemli meselemiz olmaya devam
edecektir.
Tanzimat idaresi, Batı’yla
aramızda doğan farkı kapatmak için önde gelen Avrupa şehirlerine
talebeler gönderdi. Buralarda okuyan bu gençler, yurda kendileri
olarak dönmediler. Başkalaşmışlardı, yabancılaşmışlardı, fikren
zehirlemişlerdi.
10 yılda her yaştan 15 milyon
genç inşa etme peşindeki Erken Cumhuriyet, din, dil, tarih, irfan
ve kültür olarak mazinin her değeriyle irtibatını koparmış yeni bir
nesil yetiştirmeyi kendine ideoloji edinmişti. Hasan Ali Yücel,
Erken Cumhuriyet’in gördüğü düşü Köy Enstitüleri vasıtasıyla hayata
geçirmeye çalıştı.
Ulusalcılar ve Kemalistler için
Köy Enstitüleri ve devrin maarif vekili Hasan Ali Yücel bugün de
dokunulmazdır.
Adnan Menderes iktidarının
Hasan Ali Yücel’e karşı çıkarttığı maarif vekili Tevfik İleri’dir.
Tek parti rejimi, mazi ile köprüleri atma hedefi çerçevesinde
kıyafet, harf ve dil inkılapları yapıp, dini reforma tabi tutmaya
yeltenirken, hatta bu alanda tahribatlar da yapmışken DP/Demokrat
Parti, ağırlıklı olarak yol, baraj fabrika gibi yatırımlarla meşgul
oldu. Aynı tarz AP ve diğer sağ iktidarlar döneminde de devam etti.
Sağ veya şu yahut bu ölçüde yerli ve millî iktidarlar, aradaki kısa
kesintiler bir yana bırakılırsa 1950’den bu yana işbaşındadır.
Aradan geçen 68 yıl zarfında sağ tarafta Tevfik İleri dışında iz
bırakan Millî Eğitim Bakanı hatırlanmıyor. Merhum İleri’yi
hatırlayan insan sayısı ise yok denecek kadar azdır.
Yerli kökten gelen iktidarlar,
zamana mührünü vuran, abide şahsiyet bir millî eğitim bakanı
çıkartamadı. Hüsnüniyetle çalışan, koşturan çok kimse oldu. Ancak
bizim kastettiğimiz farklıdır. Adli sahada bir Ahmed Cevdet Paşa
örneğini tekrarlayamadığımız gibi o örneğin benzerini eğitimde de
göremedik.
Buna mukabil üstelik tek başına
iktidar olamadığı, azınlık veya koalisyonla işbaşına geldiği hâlde
1970’lerdeki Ecevit CHP’si Mustafa Üstündağ ve Necdet Uğur
ismindeki eğitim bakanlarıyla, DP ve AP eliyle iyi-kötü meydana
gelmiş 20 yıllık birikimi hallaç pamuğu gibi atıp millî eğitim
teşkilatına 45 günlük tahsillerle militan öğretmenler
soktu.
Yerli ve millî unsur, Erken
Cumhuriyetten beri dışlanmıştı. Bu vatandaşlar, kendilerini öteki
hissediyorlardı. Gizli-saklı yollarla dinî değerler öğrenilse de
şehirleşmeyle birlikte eğitimin imkân ve nimetlerinden faydalanma
zarureti de doğdu. Bu ihtiyacı, ne tek başına aile
karşılayabiliyordu ve ne de horlanan hırpalanan İHL’ler buna cevap
verecek şartlara sahipti.
Bu bir boşluktu. O boşluğu
Fetullah Gülen gördü veya daha doğru bir ifadeyle önünde böyle bir
pencere açtılar. Bunun üzerine resmî ideolojiden yakınanlar ona
taraf döndüler. Yeni girilen yolun gerçekte ne olduğunu anlamak
için 40 yıl geçmesi, 15 Temmuz 2016 ihanet ve işgal teşebbüsünün
yaşanması gerekecekti. Acı sonuç şuydu ki FETÖ, ülkenin çocuklarını
devşirip mankurtlaştırmıştı.
Yani:
Millet, Tanzimat’ta
kaybetmişti.
Tek Parti’de
kaybetti.
70’lerde kaybetti.
Tam buldum derken de FETÖ
ihanetiyle kaybetti.
Tanzimat’tan bu yana
Türkiye’nin her meselesinden daha önemli büyük bir eğitim meselesi
vardır.
Dünün hata, yanlış ve
günahlarını bilmeden; çok ciddi şekilde yarını hesap etmeden
bugünün üzerinde durmakla bu büyük meselenin halli mümkün
olamaz.
Eğitim, süre değildir, mekân
değildir. Eğitim; fikri olan, sevdası olan, söyleyecek sözü olan
insan demektir. Dünya ile yarışacak millî ve yerli nesiller
yetiştirmek demektir.