Türkiye Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, BM’de konuşmadan evvel Amerika’daki vatandaş,
soydaş ve dindaşlarımıza konuştu.
Bu hitaptaki en dikkat çekici
haber, yakında Fırat’ın doğusuna “Fırat Kalkanı Harekâtı”na benzer
bir harekât yapacağımızdır. Sn. Erdoğan, bunu söylerken bir haber
daha veriyordu. O da inanılır gibi değil ama gerçeğin ta kendisi ki
ABD’nin PKK’nın Suriye uzantısı PYD’ye 19 bin tır silah yardımı
yaptığıdır. Bir tır 40 tona yakın yük almaktadır. Böylece bu
yardımların hangi çapta olduğu görülüyor...
Cumhurbaşkanımızın da işaret
ettiği gibi stratejik müttefikimiz, lazım olduğunda bize parasıyla
bile silah satmazken PKK/PYD’ye 19 bin tır silah ve mühimmat
göndermiştir. Milyon kilo ve milyon dolarları bulan bu sevkiyat
devam ediyor.
Bilindiği gibi Washington, Kürt
ayrılıkçıların “SDG/Suriye Demokratik Güçleri” adıyla aynı çatı
altında toplanmalarını temin etmişti. Böylece “onlar terörist
değil, DEAŞ’a karşı dostumuz” deme bahanesini buldu. PYD bu örgütün
esasıdır. Önceleri niyet, Kuzey Irak’taki Erbil’den İsrail’deki
Hayfa’ya kadar uzanacak şekilde Kuzey Suriye’de seküler bir Kürt
devleti kurmaktı. Asıl hesapsa İsrail’in emniyeti ve petrol. SDG,
bu lafta devletin nüvesini teşkil edecek, sözde ordu, 100 bin
kişilik olacaktı. Türkiye, bütün güney hududunu kapatan ve ülke
bütünlüğünü tehdit eden bu faaliyeti Fırat Kalkanı ve Afrin
Harekâtıyla durdurdu. Kürtçü güçler, Ankara’nın tavır koymasıyla
mecburen Fırat’ın doğusuna geçtiler.
O rüya, şimdi Fırat’ın doğusunda
görülmekte. Washington, “Kürt ordusu” kurma fikrinden vazgeçmiş
değil. Önce güya ordu, sonra bunların vuruşarak devlete varmaları.
Hayal ve hedef böyle. Bu hedefe varıldığında sadece ABD için değil
İsrail için de stratejik bir ortak tedarik edilmiş
olacaktır.
Hâlihazır vaziyette kısmen
ötedeki Mısır ve bir-iki küçük Körfez devletçiği sayılmazsa ABD,
Suudi ve İsrail desteği dışında Orta Doğu’da yalnızdır. Bölgede
Türkiye, Rusya ve İran’ın sözü geçiyor. Bu da okyanus ötesini
huylandırmakta.
Bu defa Fırat’ın doğusunda 30-40
bin kişilik mi yoksa 80-100 bin kişilik mi bir silahlı gücün
kurulmak istendiği muğlak.
Her ne olursa olsun; her durumda
Türkiye tehdit altındadır. Dolayısıyla bu tehdide karşı meşru
müdafaa yapma hakkına sahiptir.
Bugüne kadar İdlib bekleniyordu.
Orası Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde sükûnete
kavuştu.
Türk milletinin mekân değiştirmiş
bir düşmanlığı eli-kolu bağlı oturup seyretmesi beklenemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York’ta STK’lar üzerinden bu mesajı
verdi. Amerika’dan Amerika’ya sesleniliyordu.
Türk güvenlik güçleri, sınır içi
ve dışında PKK’yı bitirirken onun Suriye’de bir başka adla
tehlikeli bir çıkış yapması, bizim zaviyemizden kabul
edilemez.
Yeni yıla girmeden doğu Fırat’ta
savaş çapında bir harekât kuvvetle muhtemeldir. Belki 29 Ekim’de
sivil uçaklar, yeni havalimanına inip-kalkarken diğer tarafta da
jetlerimiz haddini bilmeyenlere haddini bildirecektir.
Harekât, eğer ekim veya kasım
aylarında olmazsa mart ayına kalabilir. Bu defa vatandaş, seçim
için sandığa giderken asker de Fırat’ın doğusuna intikal edebilir.
Veya nisan için çifte zafer hesabı yapılıyordur. Ancak “yakında”
sözü ekim ayını işaret ediyora benzemekte.
-Bu defa Amerikan askeriyle de
karşı karşıya gelinir mi?
Merak edilen sorulardan biri
budur. Diğeri de Amerika’nın Körfez Harekâtında yaptığı gibi
Fırat’ın doğusunda da uçuşa yasak bölge kararı
alıp-almayacağıdır.
Bir başka husus da Amerika’yla
yaşanan ekonomik savaş yüzünden tedirgin olan piyasaların, bu defa
nasıl bir süreç takip edeceğidir. Yani tasarrufa biraz daha ağırlık
vermek gerekiyor. Soğuk değil sıcak bir kışa
giriyoruz.
Yiğit düştüğü yerden
kalkar.
Nablus, Filistin Cephesi, Şam,
Halep, Bağdat hattındaki düşüşle imparatorluğu kaybetmiştik. Bugün
yaşadıklarımız, o kaybın devamıdır. Buralar Misak-ı Millî
hudutlarımız içindedir.
Eğer coğrafya yeniden çizilecekse
kimseye tapulu toprağımız üstünde gecekondu
yaptırtmayız.
Bizde toprağa “vatan”
denir.