Bugünkü dünyanın en ciddî
mes’elelerinden biri göç vak’asıdır. Belki Covid-19 salgını bu
gerçeği perdelemiştir ama vaziyet aynen böyle. Salgın, er veya geç
bir gün biter, fakat göç, sürüp gider. Adına ister göç, ister
muhacirlik, ister sığınma, ister mültecilik… ne denirse densin
insanın doğduğu, yaşadığı, toprağı olarak, vatanı olarak
benimsediği yerden kopup meçhule doğru yol alması ne dünün
problemiydi, ne bugünün problemidir ve ne de yarının problemi
olacaktır. Bu, çok kere bir dramdır. İnsanlığın bu tarafı;
insanlığın bu hâile ve gâilesi, tarih kadar eskidir. İsrafil
aleyhisselâmın “buraya kadar!” anlamında kıyamet habercisi sur’unu
üflediği âna kadar da sürecektir.
Nitekim beşerin dünya macerası
bir hicretle başlar. İlk insan ve ilk Peygamber Âdem aleyhisselâmın
cennetten çıkarılarak dünyaya gönderilmesi bir göçtür. Sevgili
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın çok sevdiği şehri Mekke’den,
sonradan adını Medine diye değiştireceği Yesrib’e hicreti destanî
büyük bir hicret ve İslâm tarihinin kader kavşağıdır. Musa
aleyhisselam gibi diğer başka Resul veya Nebilerin de hayatlarında
hicretler vardır....