9 Kasım günü Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaş, uzunca bir süreden beri hastanede yatan tarihçi
Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etti...
MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli, bu ziyaretten dolayı hem ziyaret edeni ve hem de ziyaret
edileni çok ağır sözlerle tenkit etti. “Başka günün suyu mu çıktı
ki hem de hediye alarak 9 Kasım günü bu fesli münafığı ziyaret
ettin? Gereğini yap!” dedi.
Konuşmayı dinleyince şaşırdık.
Bu, bizim bildiğimiz sağduyu ve itidal sahibi Sn. Devlet Bahçeli
olamazdı…
Hasta ziyaretinin hastane
idaresinin koyduğu sınırlamalar dışında belli bir gün ve saati
yoktur. Hasta ziyareti, 9 Kasım’da da başka bir tarih de olabilir.
Bu güne bir kasıt yüklemek yanlış olmuştur. Kaldı ki hasta ziyareti
çok sevaptır ve ziyaretine gidilen hastaya hediye götürmek de
töremiz gereğidir.
Üstelik aynı hastayı birkaç ay
evvel de Sn. Cumhurbaşkanı ziyaret etmişti. Eğer Kadir Mısıroğlu’nu
ziyaret edip “geçmiş olsun” demek suçsa; o zaman Sn. Recep Tayyip
Erdoğan’ın da suçlanması gerekirdi.
Hâlbuki 8-10 ay evvel Sn.
Bahçeli de hapishanede Alaattin Çakıcı’yı ziyaret etmişti. Bu
ziyaret kamuoyunda çok yadırgandı. “Oğlunun gözü önünde karısını
öldürten bir mahkûmu niye ziyaret etti?” dendiğini bizzat ve
defalarca duyduk. Hâlbuki ortada artık kesinleşmiş bir karar ve
devam eden infaz vardı. Devlet Bey’le eskiden gelen dostlukları
olduğu anlaşılmaktadır. Zor zamanında bir dostunu ziyaret etmiş ve
“Allah kurtarsın!” demişti.
Bunun gibi Sn. Ali Erbaş’ın da
Sn. Kadir Mısıroğlu’yla dostluğu, akrabalığı veya yakınlığı
olabilir. Mümkündür ki talebeliğinde yardımcı olmuştur. Belli ki bu
bir helalleşme ziyaretidir. Ama o ziyaretin 9 Kasım’da yapılmasının
değişik yerlere çekilmesi kimsenin aklına gelmezdi. Bu evham
demesek de fazlaca bir yorumdur.
Üstelik “fesli münafık!” ne
demek? Bir Müslümana münafık denmesi caiz değildir. Vebali vardır.
Fese gelince; son 7 padişah, millî kıyafet olarak fes takmıştır.
Bugün de imam efendiler, sarık sarılı fesle namaz kıldırmaktalar.
Diyanet İşleri Başkanı’nın resmî ve aleni yerlerde fes kullanması
ise kanunun teminatı altındadır. Şimdilerde sadece fes değil;
uğruna on binlere kıyılan şapka da gündemden düşmüştür. Buna rağmen
çok nadirattan olarak kalpak giyen çok nadir kimseler olduğu gibi
aynı şekilde fes giyen nadir kimseler de vardır. Bunu o kimselerin
şahsi tercihlerine bağlamak gerekir. Bazı erkekler de küpe
takıyorlar. Onlara “küpeli münafık!” denebilir mi? Üstelik birçok
İslam ülkesinde fes ve Kafkaslar’da da kalpak
kullanılmaktadır.
Sn. Bahçeli’nin Sn.
Mısıroğlu’nun eserlerini tanımadığı ve okumadığı kanaatindeyiz.
Devlet Bahçeli gibi onun yüreği de Kırım, Batı Trakya, Kıbrıs, On
iki ada, Musul, Kerkük, Misakımillî ve daha nice yerlerimizle
yanar. Bu ülkede ilk defa Moskof Mezalimi, Yunan Mezalimi ve Musul
diye kitap yazan, Ermeni Mezalimi’ni neşreden ve yakın tarihe dair
daha birçok eseri olan bir insandır.
Yunanlıların işgal yıllarında
Ege’de yaptığı vahşeti palikaryanın yüzüne çarpan bir dava adamını
yanlış yerde göstermek adalet duygusunu incitir.
Eğer; bu hacimli, vesikalı,
delilli kitapların tamamının veya bir kısmının yanlış olduğuna dair
bir düşünce varsa o zaman, o eserler üzerinden konuşmak gerekirdi.
Bu eserlerin en yakın yayın tarihi olan 30 yıldır. Bu kadar zaman
susup da ölüm döşeğindeyken müellifine yüklenmek doğru
olmamıştır.
Bunu derken mevzubahis yazarın
her tezi kabul edilsin demiyoruz. Bizim de Kadir Mısıroğlu’yla
farklı düşündüğümüz bahisler var. Ama aslolan esastır. Mesela
İstiklal Marşımızı baş tacı yapar fakat Mehmet Akif’in Abdülhamid
Han’a sarf ettiği galiz hakaretleri asla kabul
etmeyiz.
Sn. Bahçeli, hazır yazılmış bir
metnin mağduru olmuş olabilir. Kırdığı her iki gönlü tamir etmesini
bir dost olarak samimiyetle tavsiye ederiz. Ahmed Yesevi Hazretleri
olsa böyle yapardı. Yunus Emre de böyle yapardı. Bazı görüşlerimiz
farklı diye bir ömür boyu kalemiyle mücadele etmiş hiçbir değeri
harcamamalı.