"Güzel ölüm" derken merhum Mustafa Miyasoğlu'nun bu isimdeki romanından söz etmiyeceğiz. Bugün Hasan Karakaya üzerine konuşmak istiyoruz:
Bir insan, Mekke'de Umre ibadetini eda ettikten sonra Medine'ye geçip Kabr-i Saadeti ziyaret ediyor, Sevgili Peygamberimizin mübarek alınlarını secdeye koydukları Mescid-i Nebî'de namaz kıldıktan hemen sonra oteline vardığında vefat ediyor, böyle bir nimete nail oluyorsa, cenaze namazında binlerce insan ve ülkenin Cumhurbaşkanıyla Başbakanı bulunuyorsa, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tabutun altına girmekle kalmayıp kabristana kadar gidip kabre toprak atıyorlarsa, üstelik defin günü de Cumaysa bu ölüm, güzel ölüm olarak görülür.
Hasan Karakaya, bunların hepsine kavuştu. Dünya tarafı böyle; ümit ve dualar öyle ki kavuştuğu nimeteler, berzah âleminde daha da çoğalmıştır. Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- "kabrimi ziyaret edene şefaatim vacib oldu" buyurmaktalar. Ve yine buyurmaktalar: "Bir kimse nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir."
Cuma günü Fatih Camiînin Akdeniz Medreseleri tarafındaki bahçesi cenaze namazına duran müminlerle hıncahınç dolmuştu. Ayrıca içerde ve merdivenlerde de cemaat vardı.
Merhum ile son olarak Cumhurbaşkanlığının 29 Ekim resepsiyonu dönüşü Yeşilköy Havalimanı çıkışında görüşmüştük. Merhabamızın geçmişi eski. Uzunca bir süre Türkiye gazetesinde de çalışmışlığı oldu.