Cumhur İttifakı, gayet olgun bir
şekilde işlerken zorlukları aşarak mahallî seçimlerde de ittifak
edilmesi bir ay evveline kadar AK Parti ve MHP’nin müşterek
görüşüydü.
Öyle ki belediye seçimleri
üzerinden bir yıkım projesi ortaya çıkartılmaması ve Cumhur
İttifakı’yla kazanılan her şeyin yerle bir olmaması için Sn. Devlet
Bahçeli, vaktinden çok önce bir açıklama yaparak MHP’nin
İstanbul’da belediye başkan adayı göstermeyeceğini bile ilan
etmişti. Bu şık tavırdan dolayı Recep Tayyip Erdoğan da mukabil bir
tavırla AK Parti ile MHP arasında mahallî seçimler için ittifak
müzakerelerin başlamasına muvafakat etti. İttifak edileceğine tam
da kesin gözüyle bakılırken araya bir kara kedi girdi. Bu kara
kedi, “af” teklifiydi. Hâlbuki ittifak için müzakere masası
kurulurken de bu “af” meselesi vardı. Ortada bir yanlış anlaşılma
ve galatı meşhur denecek bir söz vardı. MHP aslında af değil
“meşruten tahliye” diyordu. Ne var ki bunu anlatmakta biraz
gecikti. Bu sebeple işin adı af kaldı.
Devlet Bahçeli, cezaevlerinde 253
bin mahkûm ve tutuklu olduğunu açıkladıktan sonra eklemişti.
“Koğuşlarda yatacak yer yok. Yataklar nöbetleşe kullanılıyor. Bu
durum tahrik edilerek bir sıkıntıya sebep olunabilir.” Sn. Erdoğan
ve tabiatıyla AK Parti, “af”fa baştan beri uzak duruyorlardı. Ama
buna rağmen ittifak müzakereleri yavaş da olsa devam ediyordu. Ama
bu arada bazı AK Parti konuşmacılarının insana “eyvah!” dedirten
sert açıklamaları oldu. Böyle olsa da görüşmeler kesilmemişti.
Ancak Sn. Erdoğan’ın konuya dair son açıklamasıyla yaşanan süreç
üzerine müzakereler bitti. AK Parti genel başkanı, 50 bin
uyuşturucu kullanıcı ve satıcını affedemeyeceklerini biraz da sert
bir üslupla dile getirmişti. Cumhurbaşkanı’nın sertliği, milletin
evlatlarını zehirleyene karşıydı. Yoksa “MHP uyuşturucuları af için
kanun çıkarmak ve bu maksatla da iktidar partisini de kullanmak
istiyor” mealinde bir niyet yoktu. Ancak üçüncü kötü niyetli
kişiler bunu MHP aleyhine böylece kullanırlardı. Bundan dolayı MHP
genel başkanı bir ay önceki grup konuşmasında sinirli bir şekilde
vaziyeti hülasa ettikten sonra yüksek bit ses tonuyla “müzakereler
bitmiştir!” dedi. Tayyip Erdoğan, kendi grup konuşmasında bu karara
ayniyle mukabele etti ve fakat asabi olmadı ve tavrını bozmadı.
Lisanı hâlle kararı anlayışla karşıladıklarını ifade ediyordu.
Zaten, Cumhurbaşkanı’nın Devlet Bahçeli’ye bakışını 15 Temmuz’dan
önce ve 15 Temmuz’dan sonra diye ikiye ayırmak mümkündür. Sn.
Bahçeli, Sn. Erdoğan için 15 Temmuz’dan önce sadece bir parti
lideriydi. 15 Temmuz’dan sonraysa O’nu bilge bir lider olarak gördü
ve saygı duydu. Bizim görüşümüz böyledir.
Allah’tan ki Sn. Erdoğan aynı
sertlikte karşılık vermedi ve yine Allah’tan ki aynı gün içinde
önce Devlet Bey ve sonra da Tayyip Bey, Cumhur İttifakı’nın devam
edeceğini söylediler. Eğer “artık hiçbir ittifak kalmadı!” denseydi
bugünlere gelinmezdi.
Cumhur İttifakı kapısı
kapanmadığı, o köprü sağlam tutulduğu için mahallî müzakerelerin
yeniden başlayacağına dair ümidimizi hiç kaybetmedik ve bunu
ekranlarda da dile getirdik. Bu yüzdendir ki dünkü Erdoğan- Bahçeli
görüşmesi bizim için sürpriz olmadı.
Bu ittifak, bu millete lazımdır.
Taraflar vaktiyle birbirlerini hakkıyla dinleselerdi bu zaman kaybı
ve öfke ve kırgınlık yaşanmazdı. MHP şartlı olarak cezadan 5 yıllık
indirim teklifi getirirken her türlü suçu bu kapsama almıyor ve
istisnaları taadat ediyordu. AK Parti’nin teklifiyle uyuşturucu
suçluları da o istisnalar listesine dâhil edilebilir ve bu ihtilaf
çıkmayabilirdi.
Neyse ki yanlış hesap hem
Bağdat’tan ve hem de aklı selimden döndü. İki lider, hatadan rücû
ettiler. Şimdi hangi parti nerede güçlüyse diğeri onu
destekleyecektir. İstanbul buna dâhildir. Affa yani meşruten
tahliyeye gelince, uyuşturucu suçluları ve malum olan diğerleri
hariç cezalardan 5 yıl tenzil edileceği beklenebilir.
Hatadan rücû etmek, dönmek
fazilettir.