AK Parti Genel Başkanı Tayyip
Erdoğan, “biz, seçim kampanyamızı başlattık” dedi. Sn.
Erdoğan, İstanbul ve İzmir hariç il kongrelerini tamamladıklarından
seçime hazır olduklarını da açıkladı. Bu durum, MHP
zaviyesinden de farklı değil. Zaten gerekçelerini sıralayarak
erken seçim işaret fişeğini ateşleyen MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli olmuştu. Sn. Bahçeli, büyük kongresini yapıp
güç tazeledikten sonra erken seçim çağrısıyla bu defa da 24
Haziran’da seçim yapılması kararına vesile oldu.
Muhalefet, baskın yedi. “Erken
seçime gidelim”, “hodri meydan”vari sözleri, iktidarın nasılsa bunu
kabul etmeyeceğine olan inançları yüzündendi. AK Parti, seçimlerin
vaktinde yapılamasını kat’i bir prensip olarak
uyguluyordu.
Muhalefet partileri, ne
Cumhurbaşkanı adayı çıkartabilmiş ve ne de aralarında ittifak
kurabilmişlerdi. Bu, hadisenin bir tarafıydı. Diğer tarafı ise İYİ
Parti’nin ne olacağıydı. Zira Seçim Kanunu’nun âmir hükmüne göre
“bir partinin seçimlere katılabilmesi için oy verme gününden en az
6 ay evvel il kongrelerini yapmış olması gerekmektedir.” Bu
partinin sözcüleri her ne kadar bizim açımızdan bir problem yok,
üstelik Yargıtay’ın YSK’ya verdiği seçime katılacak partiler
listesinde partimizin de ismi var, diyorlardı ama yine de bir
belirsizlik devam etmekteydi. Diğer taraftan Cumhur İttifakı’nın
iki lideri Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli, alınan erken seçim kararının
İYİ Parti’nin yolunu kesmek gibi bir niyet taşımadığını, böyle bir
karar alma sebebinin yaşanılan finans saldırıları ve yurdumuza
karşı terör örgütleriyle onların destekçisi devletlerin hamle
yenilemesi olarak gösterdiler. Şüphesiz ki bir partinin
seçime girmesini engellemek kamuoyunda da destek
görmezdi.
İYİ Parti’nin DP/Demokrat Parti
listesinden seçime gireceği söylentileri konuşuluyordu. Bunlar
konuşulurken dünkü pazar günü CHP parti grup başkan vekili
Engin Altay ve parti sözcüsü Bülent Tezcan yanlarında 15 CHP
milletvekili olduğu hâlde TBMM’de bir basın toplantısı yaparak
“siyasi bir karar olarak değil de demokratik bir karar olarak” 15
arkadaşlarının CHP’den istifa ederek İYİ Parti’ye katıldıklarını
açıkladılar.
Bu transfer hayli kurnaz bir
taktiktir. Seçim Kanunu’nun 6 aylık süreye dair maddesinin
hemen devamında “mevzubahis partinin seçime girebilmesi için… veya
TBMM’de grubu bulunacaktır” demektedir. 15 MV gönderilen partinin
mecliste 5 vekili vardı. Grup sayı şartı 20 olduğu için CHP
aşısıyla bu şart eda edilerek İYİ Parti’nin seçim yolu açılmak
istenmiştir.
Futbolcu transferinden daha basit
vaki vekil transferine dair birkaç soru var:
Bir vekil, istifa ettiği zaman
bunun Meclis tarafından kabulü gerekmektedir. Bu istifalar böyle
bir şarta bağlanacak mıdır, yoksa Meclis üyeliğinden ayrılma
olarak değil de partiden partiye geçiş mi kabul edilecektir? Diğer
husus; böyle bir toplu istifa ve parti değiştirmenin hele genel
başkan talimatıyla yapılmışsa “Kanuna karşı hile” sayılması mümkün
müdür? CHP, mevcudunun onda birden fazlasını bir başka partiye
vermiştir.
Asıl soru şudur:
Seçmen, millet bu hareketi içine
ne kadar sindirebilecektir?
Olay, 11 AP/Adalet Partisi
milletvekilinin Güneş Motel’de istifaya razı edilerek CHP
Genel Başkanı Bülent Ecevit’in 42. Hükûmeti kurmasındaki
ayıbı hatırlatmaktadır. Bu ayıp, ne Sn. Ecevit’in ne de CHP’nin
yakasını hiç bırakmadı. Aynı parti, o işlemi bu defa da tersine
çevirmiştir. Seçmen, İYİ Parti’nin yolunun kesilmesi
hâlinde bunu kabul etmeyecekti. Bu paket transferi de
kabul etmez. İYİ Parti, DP listesinden devam etseydi daha kârlı
çıkabilirdi.
Akla başka sorular da
geliyor:
-Uğurlanan 15 vekil, CHP
tarafından gözden mi çıkarılmıştır?
-Artık siyaset yapmayacaklardı da
bundan dolayı mı istifa ettirildiler?
-İYİ Parti listesinden her nerede
aday gösterilirse gösterilsinler CHP tarafından destek verileceğine
dair teminat mı aldılar? Bu soru zaten iki veya daha fazla
muhalefet partisi arasında ittifak olduğunda kendiliğinden
hayata geçecektir.
Gelelim yarınki
Salı’ya:
Meral Akşener’le önceki akşam
basından saklanan bir görüşme yapıp bu formüle imza atan Kemal
Kılıçdaroğlu, yarın -herhâlde- mecburen aday açıklayacaktır. CHP
genel başkanının, partisini bırakarak Cumhurbaşkanı adayı
olamayacağı seyirden okunmaktadır. Meral Akşener ise aday
olacağını söylemişti. Salı günü -herhâlde- önce CHP-İYİ Parti
ittifakı meydana çıkacaktır. HADEP buna koşarak dâhil olur. Bunlar
kendi aralarında birlik kurunca Saadet Partisi’ni ikna yoluna
gireceklerdir.
Bu tablo, Cumhurbaşkanı adaylığı
için 3 ismi masaya getirir.
Kılıçdaroğlu’nun önceliği
Abdullah Gül olacaktır diye düşünüyoruz. Sn. Gül’ün bir
maceraya atılıp itibarını harcayacağına ihtimal vermeyiz. CHP
cephesinde Abdullah Gül’den sonra Temel Karamollaoğlu isminin
geleceğini sanırız. Oduncu ormanda baltaya sap arıyor. AK Parti
tabanına sıcak gelecek isimleri tercih edilmekte. İlk iki isim
olmadığı takdirde Kılıçdaroğlu mecburen Meral Hanımın
adaylığını kabul edecektir.
Eğer yarın doğrudan “adayımız
Akşener!” denirse, demektir ki öbür ihtimaller konuşulup netice
alınamamıştır. Belli olmaz, sağa da yakın ılımlı bir CHP’li
de ilân edilebilir.
Ancak siyasette hakikaten
“gün uzar yüz yıl olur.” Yarın bu 15 MV’den bir kısmı çevre baskısı
vs. gibi sebeplerle İYİ Parti’den kopabilir. Kan uyuşmazlığı
mümkün. Bir kişi vazgeçse grup yine kurulamaz. Ayrıca yargının ne
diyeceğini de bekleyeceğiz. YSK, Yüksek Seçim
Mahkemesi’dir.
Her ne olursa olsun, fakat her
şey ahlâka, hukuka uygun ve memleketin menfaatine olsun. Bakınız
1977 yılında Güneş Motel’de kurulan “Vekil Borsası” bugün
dahi konuşulmakta. Tenzih ederiz, “bugün de borsa kurulmuş” diye
bir imâmız asla yok ama hadise ister istemez kirli maziyi
hatırlattı. Bunları dikkate alan Sn. Akşener “hayır biz,
emir-komutayla istifa ettirilmiş vekilleri kabul edemeyiz!”
diyerek kapısını kapatsaydı hem kendisi hem partisi
kazanırdı. Aksi de olmuş olabilir; CHP’den ödünç vekil istemiş
olabilirler. Hırs; sağlıklı görmeye mâni olur. Hırsla kalkan
ziyanla oturur. Muhalefette aklıselimden ziyade ölümüne hırs
görmekteyiz.