Dünkü gün olan 9 Eylül 1922 sabahı, İzmir işgalden kurtarıldı. Evvela Ahmed Zeki Bey komutasındaki İkinci Suvari Fırkası, müteakiben Mürsel Paşa komutasındaki Birinci Suvari Fırkası İzmir'e girdiler. Ardından mirliva Fahreddin Paşa kumandasındaki Beşinci Suvari Kolordusu intikal etti. Saat 10'da Hükûmet Konağına Türk Bayrağı çekildi...
Batı'da Yunan'a, İtalyan'a, Güney'de İngiliz'e, Fransız’a, kuzeyde Ruslara, doğuda Ermenilere karşı verilen bu mücadele, müdafaa ve meydan muharebelerinin tamamı, "Mehmetçik" dediğimiz askerlerimiz ve "ahali" dediğimiz sivil halkla yapıldı. Mehmedciğin de ahalinin de her biri, Türktü, Kürttü, Araptı, Boşnaktı, Arnavuttu, Lazdı vs. Onlar, aynı Allah'a, aynı Peygambere imân ediyor. Aynı kitabı okuyor. Aynı Ezanla vaktini tanzim ediyordu. Ayrı-gayrıları yoktu. Hepsi aynı din, aynı vatan, aynı iffet, aynı bayrak için can veriyor, can alıyor, şehid düşüyor veya gazi oluyordu.
Onların ırkları vardı; fakat ırkçılık hayallerinden bile
geçmezdi, caiz görmezlerdi. "Ümmet-i Muhammed" olmak, yeter
şerefdi. Bu sebeple Kürtler, Lozan'da ayrılmayı kabul
etmediler.
O devrin insanları "birlikte rahmet, ayrılıkta azabı ilâhi vardır",
"fitne çıkartmak, adam öldürmekten beter günahtır" diyen Hadis-i
şeriflerden beslenen yüksek şuur ve idrakte kimselerdi. Ne var ki
sömürgeci devletler, birliğimize kasdetmeyi akla koymuşlardı.
İlerleyen yıllarda bu topraklar insanına rahat vermediler. İçerden
devşirilen adamlarıyla Müslüman unsurlar arasındaki mânevi bağları
dinamitlediler. Önce Türkleri, sonra Kürtleri mânevi kayba
uğrattılar.
Düşman boş durmuyordu: