Rusya, masada eli güçlensin
diye Tahran Zirvesi öncesinde İdlib’i vurdu; zirve sonrasında yine
vurdu. Her defasında siviller öldü. Hâlbuki; bu vurulan şehir, iki
sene kadar önce Astana’da “Çatışmasızlık Bölgesi” ilan edilmişti.
Bu kararının altında Türkiye gibi, Rusya ve İran’ın da imzası
var.
Kuzey Suriye’de manzara
şudur:
ABD, Fırat’ın doğusuna 20 bin
tır silah yığmıştır, yığmaya da devam ediyor. PYD’yi yani PKK’nın
Suriye devamını devletleştirme cümlesinden olarak onun silahlı gücü
YPG’yi de ordulaştırma peşindedir.
“Rusya, içeride terörist var”
gerekçesiyle bir çatışmasızlık alanını vururken bizatihi terör
örgütü PYD/YPG’yi neden vurmuyor?” diye bir sual
sorulabilir:
Rusya Federasyonu, PKK gibi
PYD/YPG’yi de terör örgütü kabul etmiyor. Diğer yandan PKK Amerika
için terör örgütü iken PYD/YPG, yani o örgütün Suriye kolu,
stratejik müttefikidir.
İdlib’in havadan ve Suriye
topçusu tarafından da karadan vurulmasından sonra, rejim güçleri,
PYD’nin olduğu yerlere de bir iki sataştıysa da devamı
gelmedi.
Tam bu esnada başka ve çok
tehlikeli bir olay patlak verdi. Basra’da İran konsolosluğu
yakıldı. Bu şehir, Şii bölgesidir. İran, bunun üzerine İran
PKK’sının Erbil’deki merkezini vurdu.
Manzara şudur:
Bu karışık ve kanlı mücadelede
Rusya ve İran, Esad’ın, ABD, PYD’nin, Türkiye ılımlı rejim
muhaliflerinin yanındadır. “Derin Batı” diyeceğimiz odaklarsa
el-Kaide’nin Suriye kolu HTŞ/Heyet Tahrir’üş Şam’ın el altından
destekçisidir. Tıpkı DEAŞ’ta olduğu gibi...
Netice olarak; Rusya ve İran,
zalim rejiminin yıkılmasını önlemişlerdir. Şimdi, iç harp öncesi
Suriye’yi olduğu gibi veya buna yakın ölçüde Beşar Esad’a
kazandırmak ve böylece O’nu “vatan kurtaran muzaffer kumandan!”
havasına kavuşturma peşindeler.
Moskova ve Tahran, bunu tabii
ki kendi âli millî menfaatleri için yapmaktalar. Putin Rusya’sı;
Türklerin “Deli” Rusların “Büyük” dediği Petro’nun vasiyetini
yerine getirmiştir. Suriye’de Rusya’nın askeri olduğu gibi kara ve
deniz üsleri vardır. Bu ülke, bugün fiilen Rusya’nın arka
bahçesidir. Moskova, bunu ikram eden Esad ailesini bırakmaz. Yarın
Beşar Esad gitse bile aynı aileden bir başkasını, en azından aynı
Nusayri azınlıktan bir başkasını başa getirmeye
çalışacaktır.
Dün Karadeniz de Akdeniz de
Türk gölüydü. Bugün Rusya, Çin’i de yanına alarak Akdeniz’de gövde
gösterisi mahiyetinde tatbikat yapmaktadır. Görünen o ki Akdeniz
gaz kaynaklarından dolayı İsrail ve Rumlardan başka Rusya da
rakibimiz olacaktır.
İran, Suriye üzerinden Basra
Körfezi-İskenderun Körfezi-Aden Körfezi üçgenindeki Şii ideolojik
etkisiyle ona dayanan askerî varlığını elden kaçırmak
istemeyecektir. İran’ın Suriye, Lübnan ve Yemen’de olduğu
unutulmasın.
Amerika, Erbil’den Akdeniz’e
kadar inecek Kürt devleti idealini, Kerkük-Hayfa petrol akımını
Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Afrin harekâtıyla gerçekleştiremedi.
Ankara’nın baskısıyla Kürt militanları, Fırat’ın doğusuna taşıdı.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi şimdi burada bir uydu devletçik kurma
peşindedir. Bunu hem kendine bölgede yer tutmak ve hem de İsrail’i
tahkim etmek için yapıyor. İkrar edilmese de arz-ı mev’ud’un
kuzeydoğu hududunda çalışmaktadır. Amerika’nın Suriye’de askeri ve
çok sayıda üssü mevcuttur.
Öbür taraftan Filistin’in,
Gazze’nin gözden kaçırılmaması gerekir. Stalin’in Kırım Tatar
Türklerini bir gecede vagonlara doldurup Sibirya’ya sürmesi gibi
Trump da Filistinlileri bir gecede veya beş gecede Ürdün yahut
Sina’ya sürebilir. Böylece İsrail’e, Araplardan boşaltılmış
problemsiz bir Filistin kalır.
Türkiye’ye gelince... Türkiye
için Suriye Orta Doğu’ya açılan kapıdır, 95 sene önceki
vilayetidir. Soydaş ve dindaşlarının yaşadığı memlekettir.
Komşusudur.
Rusya, Amerika ve İran, bu
fikir ve projelerden bir kısmını işletir, bir kısmını tasavvur
ederken Türkiye, terör sanığı bir papaz bahanesiyle döviz darbesine
maruz bırakılmakta, bunun tesiriyle piyasalar zora sokulmakta, TL
eritilmektedir.
Bunun bir sebebi de
şudur:
Bay Trump, kendi ara ve mahalli
seçimlerini kazanmak için Sn. Erdoğan’ı mahalli seçimlerde
harcamaya çalışmaktadır. Hâlihazırda İstanbul ve Ankara
belediyeleri AK Parti’de, İzmir CHP’de, Adana MHP’dedir. AK Parti,
İzmir’i de kazanacağına O’nu kazanamadığı gibi bir de Ankara’yı
kaybederse büyük yara alır. İstanbul’un kaybı ise ölümcül yara
olur.
Her şey iç içe. Hedefleri,
Erdoğansız AK Parti ve zayıf bir iktidardır. Ankara’da zayıf bir
iktidar olduğunda coğrafyayı istedikleri gibi çizecekler, herkes
kendi açısından Esad’ı “vatan kurtaran muzaffer başkomutan” yapacak
ve İsrail’in yıldızını parlatarak bahsettiğimiz üç körfezle
Akdeniz’e çörekleneceklerdir.
Vaziyet onu gösteriyor ki
sadece Washington değil, Tahran ve Moskova da samimiyet sorgusunu
hak etmişlerdir. Hiçbir zirve, hiçbir fayda getirmemiş oldu. Bu
durumda önümüzdeki günlerde Moskova’da yeni bir buluşma neyi temin
edecektir?
Bütün bu gerçekler sebebiyle
İdlib kilit taşı konumundadır. Kıbrıs, bir kayalık olsa ve orada
tek bir insan yaşamasa bile Akdeniz’in kilididir bizim için
hayatidir.
İdlib de öyledir; bu şehirde
hiç insan olmasa veya olsa bile kimse Anadolu’ya doğru göç etmese
dahi Türkiye için Orta Doğu’nun kapısıdır. Düşmesi hâlinde Mostar
Köprüsü’nün yıkılması gibi yüz yıl sonra bölgeyi bir kere daha
kaybederiz. Mimarlık harikası Mostar, Sırp topçusunun ateşiyle önce
kilit taşından isabet almış, kilit taşının düşmesiyle köprü
göçmüştü.
İdlib,
Çanakkale’dir.
Yalnızca İdlib
değil;
Filistin de
Çanakkale’dir.
Mostar, Çanakkale olduğu gibi,
İdlib ve Gazze de Çanakkale’dir.