Halep’in batısında, Hatay’ın
güneydoğusunda, Afrin’in güneyinde, Lazkiye’nin kuzeybatısında,
Hama’nın kuzeyinde yer alan İdlib, Osmanlı Devleti’nde Halep
vilayetine bağlı bir şehrimizdi.
1916’da İngiliz ve Fransız
işgal kuvvetleri bu bölgeye girdiler. Mehmetçiğin canı pahasına
müdafaasına rağmen şehir, iki yıl sonra düşmanın eline
geçti.
Mevzubahis şehrin bugün 4
ilçesi bulunmaktadır. Türkiye-Suriye Cilvegözü Hudut Kapısı,
Hatay ile İdlib arasındadır. 15 Mart 2011’de başlayan Suriye iç
savaşından önce nüfusu iki milyon iken, bu nüfus, bugün kaç kaçlar
sebebiyle 4 milyona yaklaşmış vaziyettedir.
İdlib’de ağırlıklı olarak üç
silahlı grup yer almaktadır. 11 Hür Suriye Ordusu unsurunun
birleşmesiyle kurulan Millî Suriye Ordusu, Hey’et Tahrirü’ş-Şam ve
Cephe Tahrir el Suriye. İdlib’in yüzde 60’ı En-Nusra irtibatlı
HTŞ’nin elindedir. En-Nusra, El-Kaide’nin Irak kolu, Hey’et
Tahrirü’ş-Şam da Nusra’nın ve dolayısıyla El-Kaide’nin Suriye
koludur. Şehirde yüz bine yakın silahlı şahsın olduğu tahmin
edilmektedir.
İdlib, Astana’da 4-5 Mayıs
2017’de yapılan zirvede “Çatışmasızlık Bölgesi” ilan edilmesine
rağmen Suriye ordusuyla değişik silahlı gruplar arasında köyler ve
hava meydanı gibi yerler çarpışma sahası olmakta ve el değişimleri
yaşanmaktadır.
Son olarak Suriye ordusu
Rusya’nın desteğiyle Dera ve Kuneytra’yı muhaliflerden geri aldı.
Beşar Esad, bunun üzerine Rus basınına “sırada İdlib var!” diye
demeç verdi. İdlib, bugün, rejimle destekçilerinin genelleme
yaparak “terörist” dediği ve aralarında çok sayıda grubun yer
aldığı muhaliflerin kalesi vaziyetindedir.
Türkiye’nin burada muhaliflerle
rejimin çatışmalarını takip eden 12 Gözlem Merkezi
bulunmaktadır.
Suriye iç harbinde Rusya ve
İran, Beşar Esad’ın destekçisidir. ABD, karşısındadır. Diğer
taraftan Türkiye, PYD/ YPG sebebiyle Amerika’yla
problemlidir.
Türkiye, Suriye için Rusya ve
İran ile birlikte garantörü olduğu hâlde bu ihtilafta farklı
yerlerde yer almaktalar. Olayın tarafları bunlardan ibaret
değildir. Daha Lübnan Hizbullahı’ndan İsrail’e, oradan Suudi
Arabistan, Fransa ve İngiltere’ye kadar türlü devlet, teşkilat,
örgüt ve yapılar, işin içindedir.
Rejim, İdlib’i söküp alınca
muhalifleri mekânsız bırakacağı ve devamında da belki Millî Suriye
ordusuyla YPG’nin elinde olan bölgeleri de alabileceğini hayal
etmektedir.
Arap Baharı başladığında Suriye
meydanlarında demokrasi gösterileri yapılırken Beşar Esad’ın birkaç
ayda gideceği tahmin edilmekteydi. Esad, öncelikle Rusya ve eş
zamanlı olarak İran’a tam teslim oldu. Bu iki devlet, Türkiye ile
iyi geçindiler, Ankara’yla bozuşmadılar, Amerika ile de
çatışmadılar. Suriye’ye de yerleşerek vesayetlerini kurdular.
Neticede 7 küsur sene sonra bugün Beşar Esad, kaybettiği yerleri
geri alma hamleleri içindedir. Bundan dolayı da dünyanın yüreği
ağzındadır. Öç alma hırsı, sivil katliamına
dönüşebilir.
İdlib, bugün rejim için artık
her şeydir. Ya kazanıp büyük bir zafer elde etmiş olacak veya
kaybedip bir büyük mağlubiyet ve uzun sürmüş hüsrana katlanacaktır.
Beşar Esad’a kalsa bugün hemen muhalif kalesine saldırır. Türkiye
ve diğer sorumlu devletler böyle bir niyete karşıdır. Türkiye, aynı
zamanda teyakkuzdadır. İdlib’de yaşanacaklar, sıradan bir kapışma
olmaz. Rejim, kesin bir galibiyet için Halepçe örneğinde olduğu
gibi zehirli gaz kullanma dâhil sonu soykırıma çıksa bile her yolu
mubah sayacaktır.
Böyle bir facianın 3-4
milyonluk yeni göç dalgalarını Türkiye topraklarına sürükleyeceği,
gün gibi ortadadır. Bu sebeple Ankara, 7 Eylül’deki Tebriz ve
ardından yapılacak İstanbul zirveleriyle bu çatışmanın engellenmesi
için bütün diplomatik imkânları kullanacaktır.
Moskova da İdlib’in
allak-bullak olmasına razı olamaz. Rusya Federasyonu’nun Tartus ve
Lazkiye’de kara ve deniz üsleri bulunmaktadır. Adı geçen şehirde
çıkacak bir boğazlaşmanın sonu nereye varır belli değildir. Bu
belirsizlik, kaygılandırmaktadır. Bu sebeple, Ankara, Afrin
üzerinden İdlib’in kuzeyini tahkim ediyor.
İdlib karıştığında silahlı
müdahalemiz olur mu? Bu Suriye ile çatışma, ardındaki devletlerle
de sürtüşme demektir.
Yaşadığımız ekonomik savaşa bir
de sıcak savaş ilave etmek istemeyiz. Ancak, İdlib’in de yeni bir
Srebrenitsa, Halepçe ve Arakan olmasına müsaade edemeyiz.
Misakımillî ile Suriye’ye “ariyet olarak”, istifade etmek üzere
verdiğimiz toprakların üçüncü bir tarafın mülkü olmasına ise hiç
tahammül edemeyiz.