“İş Bankasının sermayesi, Hind
Müslümanlarının halifenin kurtarılması için Millî Mücadele’ye
destek olarak gönderdikleri paradır” sözünü çok kimse
işitmiştir.
Tarihte yaşanmış ve günümüzde
tartışılan olayları, ideoloji ve öfkeyle değil, yaşandığı gündeki
hakikatle ve tarafsız bir şekilde masaya yatırmalıdır.
“Halifenin kurtarılması için”
İstiklal Harbi’mize yardım gönderen “Hind Müslümanları” yalnızca
şimdiki Hindistanlı Müslümanlar değildir. Yardımın geldiği
dönemdeki Hindistan, bugünkü Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve
onları çevreleyen diğer orta ve küçük çapta
devletlerdir.
İngilizler, Devlet-i ali Osman
adlı Türk imparatorluğunu yıkmadan yarım asır kadar evvel 1857’de
1526’dan beri 3,2 milyon km²’lik bir coğrafyada hüküm süren bir
diğer Türk devleti olan Babür İmparatorluğunu yıkarak Hindistan’ı
“Genel Valilik” adıyla sömürgeleştirdiler.
Abdülhamid Han, daha
şehzadeliğiyle veliahtlığında “Büyük Britanya” namıyla hareket eden
İngilizlerin, Osmanlı Devleti, memalik-i Osmaniyye ve İslam
memleketlerinde yaptıklarını takip ediyordu. 1876’da tahta
çıktığında Büyük Britanya’nın en büyük müstemlekesi Hindistan'dı.
Ancak Hindistan’da nüfus çoğunluğu Müslümandı.
Bize hilafet kurumunu Yavuz
Sultan Selim Han, getirmiş olsa da hilafeti stratejik bir imkân
olarak kullanan Abdülhamid Han’dır. Onun bu nüfuzu en etkili
şekilde kullandığı yerlerden biri de “Hindistan”dı. Nitekim
kendisinden sonra İngilizler, İstanbul’u işgal ettiğinde
Hindistan’da Müslümanlar, çok büyük kitleler hâlinde sokak ve
meydanlara dökülerek İngilizler aleyhine nümayişler yapmış, resmî
binalara girilmiş, sömürge valiliği zor günler yaşamıştır. Neticede
bu eylem ve protestoları yapan halk sivil ve silahsızdır. İşgalci
müstemlekecilerse çağın en güçlü silahlarına sahipti. Bu yüzden
gösteriler bastırıldı. Bizde her ne kadar “Millî Mücadele”
deniyorsa da hareketin asıl adı “Millî Mücahede” yani Millî
Cihad’dır. Nitekim devrin Osmanlı Hükümdarı ve 35. İslam Halifesi
Sultan Reşad Han, I. Dünya Harbi’nde resmen “Cihad” ilan
etmiştir.
Halife-i Müslimin’in Cihad-ı
Ekber/ Büyük Cihad çağrısı üzerine Hind Müslümanları, Arakan’dan
Londra’ya kadar daha başka yerlerdeki birçok Müslüman gibi fıkhın
alakalı kaidesinden hareketle yapılması gereken borçlarını eda
etmişlerdir.
Fıkhın hükmü
şöyledir:
Bir yerde cihad varsa;
Müslümanlar o cihada ya bizzat ya maddi destekle veya duayla
iştirak ederler.
İstiklal Harbimizde bu Cihad
ilanının hükmü devam ediyordu. Bu sebeple “Hindistanlı”
kardeşlerimiz, altın, bilezik, küpe, gerdanlık ne varsa
toplayabildikleri kadar nakdi yardımı toplayarak bunu Ankara’ya
ulaştırdılar. Yardımı alıp Ankara’ya ulaştıran Hindistan Hilafet
Cemiyeti’dir. Yardımlar, 1919’dan 9 Ağustos 1923’e kadar devam
etmiştir. Mustafa Kemal’in tuttuğu kayıtla da sabittir ki gelen
meblağ, 780 bin 570 TL’dir.
Konuya dair tafsilat, Mustafa
Keskin’in Erciyes Üniversitesi Yayınları arasında çıkan “Hindistan
Müslümanlarının Millî Mücadelede Türkiye’ye Yardımları” ismindeki
kitapla Mazhar Leventoğlu’nun Nadir Kitap’ta çıkan Atatürk’ün
Vasiyeti” ismindeki kitapta mevcuttur.
Bu yardımlar, banka kurulması
için gönderilmemiştir. Hind Müslümanları, buna asla ve asla razı
olmazlardı. Ne var ki o günün şartlarında Reis-i Cumhur, böyle bir
karar almıştır. Türkiye İş Bankası AŞ, 26 Ağustos 1924 tarihinde
Mustafa Kemal tarafından, 250 bin TL’si ödenmiş, 1 milyon sermaye
ile Ankara’da kurulmuştur. Belli sermaye vadedip bunun yüzde 10’unu
ödeyen 36 kurucu ortak daha vardır.
Kuruluşta peşin olarak ödenen
250 bin TL Hind Müslümanlarının gönderdiği 781 bin 570 TL’den artan
paradır. Bunu İş Bankası da kabul etmektedir. O günkü piyasada bir
Reşad altını 710 kuruş civarındadır.
İş Bankasının faaliyete
geçirildiği tarihte millî devletin bir merkez bankası yoktur. Adı
geçen banka, belki de bu boşluğu doldurmak için kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, İş Bankasından 7 sene sonra, 30
Ekim 1931’de kurulacaktır.
Gündemdeki önemli bir tartışma
da Atatürk’ün vasiyetindeki CHP hisselerinin Hazine’ye devridir. Bu
görüşe tepki gösteren CHP “biz kâr almıyor, sadece banka yönetim
kurulunda hisse temsilcisi bulunduruyoruz” diyor. İş Bankası da
yaptığı açıklamada kâr alanların TTK /Türk Tarih Kurumuyla,
TDK/Türk Dil Kurumu olduğunu söylüyor.
Bunlar, ayrıca konuşulabilir.
Fakat hadiseyi tarihî seyrinden hareketle kökten halletmek lazım.
1919 şartlarına bakıldığında manzara şöyledir:
İstanbul 13 Kasım 1918’den beri
işgal altındadır. Sultan Vahideddin Han, eski yaveri Mustafa Kemal
Paşa’yı milleti düşmana karşı teşkilatlandırmak üzere Anadolu’ya
yollamıştır. Hind Müslümanları da halifeyi kurtarmak ve Millî
Mücahede’ye destek için Mustafa Kemal Paşa’ya para
göndermişlerdir.
Bu para hazineye aittir.
Yardımlar, şahıstan öte devletin hükmi şahsiyetine tevdi
edilmiştir.
Şu naklettiklerimiz
soğukkanlılıkla tahlil edildiğinde Türkiye İş Bankası AŞ’nin
Hazine’nin olması gerektiği anlaşılır.
CHP, miras almadığına göre
itiraz etmesine de gerek yok. TTK ve TDK ise Osmanlı Arşivleriyle
birlikte ve isimleri korunarak Cumhurbaşkanlığına
bağlanabilir.
Türkiye İş Bankasının Türkiye
Cumhuriyeti Hazinesine bağlanması, bir tashih, düzeltme ve yardım
sahiplerinin ruhlarını şad etme kararı olacaktır.
İş Bankası ile alakalı bu
kararı almak ihtiyaç olduğu gibi Vakıflar Bankasıyla alakalı bir
düzeltme yapmak da şarttır.
Vakıflar Bankasının Vakıf
Katılıma devredilmesi, vakıf sahibi binlerce geçmişimizin idareye
yüksek bir emridir.