Bin yıl boyunca İslâm'a bayraktarlık yapan millet, işte bu milletti. Doğudan batıya, kuzeyden güneye 15/16 Temmuz gecesinde düşmanın işgal hamlesini püskürttükten sonra şehir şehir, meydanlarda imân nöbeti tutan, istiklâl nöbeti tutan, vatan nöbeti tutan, hürriyet nöbeti tutan, millî irade nöbeti tutan millet...
Hiç bir hamasi hisse kapılmadan bir şerefi, onun sahibine teslim
etme namus borcuyla söylüyoruz:
Bu millet, bir soylu millettir. Darbe teşebbüsünün sahnelendiği o
gece, söz birliği etmişcesine billur ırmaklar gibi meydanlara aktı.
Başkomutanının zor şartlarda verdiği "meydanlara inin, ben de
geliyorum!" talimatını emir telakki etti. Her yaştan, her görüşten
vatandaş bayrağını kapıp meydanlara indi, kışla önlerine koştu,
köprülere gitti, hava meydanlarını doldurdu.
Kadınlar, kızlar, gençler, sakallı dedeler... uçaklardan,
tanklardan atılan bombalara, sıkılan kurşunlara aldırmadan ihaneti
durdurmaya çalışıyor, paletlerin önüne yatıp tankların üstüne
çıkıyor, köylüler, Mürted Üssüne saman balyaları yığıp yakarak
ihanet uçaklarının havalanmasını, belediye işçileri, jetleri iş
makinalarıyla çevreleyerek uçmasını engelliyor, vekiller bomba
altındaki TBMM'de içtima ediyor, haberciler tarihî bir vazifeye
cesaretle imza atıyorlardı.
Ölüm, kimsenin aklına gelmiyordu.
15/16 Temmuz 2016 gecesinden bu yana destanlar yazılmakta. İsimleri
harflerle ifade edilen devletler, birlikler, milletler, sahte
müttefikler, riyakâr ortaklar derin hayal kırıklığı içindeler.
"Eyvah Türkler geliyor!" korkusu içindeler.
Bu milletin öldüğü, bittiği, ecdadıyla alâkasının kalmadığını
sananlar yanıldılar.
Aydın sapması, aydın kopması, aydın yabancılaşması yaşayanlar boşa
düştüler. Onlara yatırım yapan müstemlekeciler, sukut-u hayale
kapıldılar.
Bu millete son bir asırda yapılmayan operasyon kalmadı. Diniyle,
imânıyla, ezânıyla, diliyle, Türkçesiyle, elifbasıyla, ilmiyle,
irfanıyla, tarihiyle, kültürüyle oynadılar... onu mazisine
bağlayan, şanlı geçmişiyle irtibat kuran maddî ve mânevî ne kadar
köprü varsa berhava ettiler.